İÇİNDEKİLER
-Özet
-Giriş
-İslam Devleti’nin
kimliğini belirleyen ideoloji ve inançlar/IŞİD’in inşa ettiği kimliğin öğeleri
- İŞİD’in kimlik
oluşumunu etkileyen faktörlerden biri olarak : Sünni kesimin göreli yoksunluğu
-Bir diğer faktör:
Hegemon güç/Batı karşıtlığı çerçevesinde
şekillenen İŞİD kimliği
-Üçüncü bir faktör : Dini-siyasi
akımların etkisi
-Dördüncü Faktör:
Kurtuluş İdeolojisi
-Sonuç
ÖZET:
Yerel ölçekte Irak ve Suriye’deki Sünni
hattında hakimiyet kurmaya çalışan, küresel ölçekte ise cihadi hareketin
liderliğine soyunmuş olan Işid, yapısından ötürü mutlak itaat ve tahakkümü elde
etmek isteyen son derece katı, ‘’mutlak doğrucu’’ fikir ve düşüncelere sahip
radikal, ‘’İslamcı’’ bir terör örgütüdür. IŞİD’in kimlik inşasında etkili olan
pek çok faktör vardır. Batı karşıtlığı, Irak ve Suriye’de Sunni kesimin göreli
yoksunluğu, kurtuluş ideolojisi ve dini akımların etkisi IŞİD’i anlayabilmek
için üzerinde durulması gereken son derece önemli faktörler arasındadır.
GİRİŞ
Irak
Ve Şam İslam Devleti(IŞİD) son dönemde uluslararası gündemde başat bir yer
edinmiştir. Bu yapı Irak ve Suriye gibi iç savaş ve kaosun pençesinde iki
ülkede gelişmek için zemin buldu. IŞİD silahlı gruplardan oluşan radikal,
İslamcı ve cihatçı bir devlettir. Grup Irak Savaşı’nın ilk yıllarında kurulmuş
ve 2004’te El-Kaide’ye bağlılığını ilan etmiştir. Bir süre sonra da Irak
El-Kaidesi adını almıştır. Grup farklı isyancı gruplardan destek almaktadır. Genelde
sünni topluluklardan oluşmaktadır. Şubat 2014’te ise El-Kaide IŞİD ile bütün
bağlarını kestiğini ilan etmiştir. Petrol kaynaklarına ulaşım imkanı sebebi ile
dünyanın en zengin terör gruplarından biridir.
Grubun en temel amacı bir islam devleti
kurmaktır. Grup, 29 Haziran 2014’te halifelik ilan etti ve Al-Baghdadi’yi de
halife olarak atadı. Halifelik inancının gerektirdiği üzere grup tüm islam
aleminin kendisine tabiiyetini sağlamayı hedeflemektedir. Grup Sykes-Picot
Anlaşması ile batılı güçlerin 1.Dünya Savaşı süresince saptadığı siyasi
sınırları reddetti.
Işid üyelerinin beyanlarına bakıldığında
amaçları ve ideolojileri adına çıkarımlarda bulunmak mümkündür. Örneğin 2014
sonlarında grubun üyelerinden biri ; ‘’Allah’ın bayrağını beyaz sarayın
üzerinde dalgalandıracağız’’şeklinde bir beyanda bulundu. Belçika’dan bir IŞİD
savaşçısı da ‘’Allah’ın izniyle halifelik kuruldu ve sizin bizi işgal ettiğiniz
gibi biz de sizi işgal edeceğiz. Bizim kadınlarımızı ele geçirdiğiniz gibi biz
de sizin kadınlarınızı ele geçireceğiz. Çocuklarımızı yetim bıraktığınız gibi
biz de sizin çocuklarınızı yetim bırakacağız’’ifadelerini kullanmıştı.
IŞİD’in her sosyal grup gibi hedeflerini,
üyelerinin hayata bakış açılarını, uygulamalarını vs. şekillendiren bir kimlik
inşa ettiğini görmekteyiz.Örgüt diğer sosyal gruplar gibi varlığını sahip
olduğu kimlikle anlamlandırmaktadır.
Bu çalışma ile IŞİD’in inşa ettiği kimliğin
öğeleri ve bu kimliğin ortaya çıkmasında etkili olan temel faktörlerin
açıklanması amaçlanmaktadır. IŞİD’in kimlik oluşum sürecinde etkili olan iç ve
dış unsurlar/dinamikler nedir sorusu temel üç argüman ile cevaplanmaya
çalışılacaktır. Bunlardan birincisi, Irak ve Suriye’de Sünnilere yönelik
uygulanan sistematik dışlama ve göreli yoksun bırakma(relative deprevation)
politikasıdır. İkincisi, örgütün benimsediği anti-Amerikan/Batı/hegemon güç
ideolojidir. IŞİD’in kimliğinin oluşumunda etkili olan üçüncü unsur olarak ise
Vahhabilik ve Selefilik gibi dini/siyasi hareket(akım,mezhep) lerin etkisi
üstünde duracağım. Bu üç faktörün IŞİD’in kimlik oluşumu üzerine etkilerini
literatür taraması ile analiz etmeye çalışacağım.
IŞİD’İN
İNŞA ETTİĞİ KİMLİĞİN ÖĞELERİ
Işid’in yerel ölçekte Irak ve Suriye’deki Sünni
hattında hakimiyet kurmaya çalıştığını görmekteyiz. Bu hedeflerine ulaşma
yolunda askeri güç ile birlikte acımasız taktikler de kullanmaktadır.
Amaçlarına erişmek için mezhepsel söylemleri de araç olarak kullanmaktadır.
Küresel çapta ise cihadi hareketin liderliğine soyunmuş durumdadır.
1http://en.wikipedia.org/wiki/Islamic_State_of_Iraq_and_the_Levant
Bu sebeple, dünya çapında cihatçı hareketlerin
desteğini almaya, hatta onları kendine tabi kılmaya çalışmaktadır. IŞİD 2014’te
El-Kaide ile bütün bağlarını kestikten sonra aralarında bir anlamda bir rekabet
ortaya çıkmıştır. IŞİD, El-Kaide’nin küresel çapta elde ettiği desteği kendi
saflarına çekme çabasına girişmiştir.
IŞİD ideolojik anlamda son derece katı
‘’mutlak doğrucu’’fikir ve düşüncelere sahip bir örgüttür. Bu yapısından ötürü
mutlak itaat ve tahakkümü elde etmek istemektedir. Geleceğe yönelik ideallerinin
ne denli geniş çaplı olduğunu anlamak adına dikkat edilmesi gereken önemli bir
husus kendini devlet olarak görüp, ilan etmesidir. Bu iddiasından hareketle
yakın bir gelecekte diğer sunni grupların tabiiyetini isteyeceğini öngörmek çok
zor değildir. Kendisine biat etmeyenlerle de Suriye’deki muhalif unsurlarla olduğu
gibi bir çatışma sürecine girme yolunu seçmesi olasıdır.
1)HEGEMON
GÜÇ / BATI KARŞITLIĞI ÇERÇEVESİNDE ŞEKİLLENEN IŞİD KİMLİĞİ
11 Eylül’ün Etkisi:
Cihad
anlayışı İslam dünyasında ilk olarak Sovyet işgaline verilen bir cevap olarak
ortaya çıkmıştır. Cihad anlayışının teorisi Abdullah Azzam tarafından
oluşturulmuştur. Cihada organizasyonel anlamda küresel bir boyut kazandıran
kişi ise Usame Bin Ladin olacaktır. Cihad anlayışı ABD’nin 2003 işgalinden
sonra Irak’a da kanalize olacaktır. Ebu Mus’ab ez-Zerkavi liderliğindeki
El-Kaide unsurları, 2003 işgalinin ardından Irak’da başlayan sunni direnişin
bir parçası haline gelmiştir. Bu durum IŞİD’in var olma sürecini de beraberinde
getirecektir.
2 Acun, Can, Neo
El-Kaide:IŞİD, Haziran 2014 ,Seta Perspektif, s.5-6.
Bu
noktada belirtilmesi gereken önemli bir husus daha bulunmaktadır. 11 Eylül ve
sonrası siyasi ikliminde Orta Doğu, Batı’nın gözünde ‘’pasif öteki’’ olmaktan
çıkarak ‘’aktif öteki’’ne dönüşmüştür. 11 Eylül’den sonra Batı’nın bir disiplin
stratejisi olarak belirlediği ve kesintisiz bir biçimde devam ettirdiği şey,
Doğu’nun düzenli bombalanması olmuştur. Ancak bu taktik hiçbir şekilde
‘’barbarlığı’’ sona erdirmemiş, hatta son tahlilde bu barbarlığı besleyen bir
hal almıştır.
Arap
Baharı’nın Etkisi:
Arap
Baharı’nın bu çalışmanın konusunu ilgilendiren kısımları da bulunmaktadır.
Jeopolitik açıdan bakıldığında, Arap Baharı batılı devletlerin Sykes-Picot
Anlaşması ile şekillendirdiği Arap siyasi coğrafyası statükosuna meydan
okumuştur. Arap baharı ile halklar, sömürge rejimleri sona erse de sömürünün
farklı stratejiler ile devam ettirildiğinin farkına varıp bir uyanış hareketi
başlatmışlardır. Arap Baharı bölgesel durumu iki önemli değişime uğratmıştır: 1)Arap
Baharı, Arap dünyasındaki devletlerin sınırlarını anlamsız hale getirmiştir.
Bölgedeki 1. Dünya Savaşı’ndan sonra başlayan ‘’yüzyıllık-bölünmeye’’, yani
Sykes-Picot Anlaşması’na sıkça vurgu yapılması bu noktada anlamlıdır.
2) Arap Baharı bölgedeki devlet-dışı aktörleri
güçlendirmiştir. Günümüzde bu devlet-dışı aktörlerin bazı ulus
devletlerinkinden bile daha iyi durumda askeri güçleri olduğunu ve bu
aktörlerin yarı devlet yapıları ve de facto devletler meydana getirdiklerini
görmekteyiz.
3 Acun, Can, Neo El-Kaide:IŞİD, Haziran 2014
,Seta Perspektif, s.1.
4 Acun, Can, Irak’ta İsyanın Haritası:Silahlı
Gruplar, Haziran 2014,Seta Perspektif, s.8.
5 Balcı, Ali, IŞİD Ve Doğu’yu Kuşatan ‘’Barbalık’’: Batnın Yeni
Temsil ve Yönetim Stratejilerine Dair, Ortadoğu Analiz, Kasım-Aalık 2014, Orsam
IŞİD’in
yükselişi, Arap Baharı neticesindeki sosyal ve siyasi dönüşümlerin
başarısızlığı ile örtüşüyor. Meşru değişim umudunun birçok ülkede kaybolması,
bazı grupların meşru olmayan yollara başvurmasını kaçınılmaz hale getirmiştir.
IŞİD bölgede var olan alışılmış
jeopolitik düzeni ve devlet yapısını zorlayan yapılar oluşturdu. Bu açıdan
bakıldığında yukarıda belirtilen iki değişimin bir noktada birleşmesinin IŞİD’i
ortaya çıkardığını öne sürmek mümkündür. Kısacası, Işid gibi yeni bölgesel
oluşumlar, bölgesel sistemin çevresinde yer alsa da bu sistemin merkezi güçlerine
doğrudan meydan okumaktalar.
2)
SÜNNİ KESİMİN GÖRELİ YOKSUNLUĞU VE SÜNNİ İSYAN
Irak’ta , 2003 işgalinden sonra
etnik-sekter krizlerin artarak devam ettiğini görmekteyiz. Bu durum aşılması
çok zor bir yönetim krizini beraberinde getirdi. Bu dönemde Sünnilerin başını
çektiği bir asimetrik askeri direnişin sürdürüldüğünü görmekteyiz. Bu direnişe
karşı işgal güçleri yerel işbirlikçilerle birlikte hareket etme yoluna gitti.
Bu durum çatışmaların ülke genelinde yayılmasına ve çok sayıda Iraklı’nın
hayatını kaybetmesine neden oldu. Kısacası, 2003 işgalinin ülkeyi ne denli
zorlu bir mezhep savaşına soktuğu ortadadır.
ABD kendi eli ile yarattığı savaş ortamını
kendi lehine kullanmayı da pekala başardı. Böyle bir savaş ikliminde Irak’ın
yeni siyasi haritası ABD marifetiyle etnik ve mezhebi dengelere göre
oluşturulmaya çalışıldı. Siyasi dinamiklerin etnik ve sekter ayrımlar üzerinden
şekillendiridiği bu dizayn sürecinin beraberinde getirdiği süreçte sünniler
Baasla eşitlenerek ötekileştirilmekten kendilerini kurtaramadılar.
IŞİD’in kimlik oluşumunda hayati öneme
sahip faktörlerden biri, Irak ve Suriye’deki baskıcı rejimlerin mezhepçi
söylemlerle yürüttükleri ayrılıkçı politikalardır.
6Aras,
Bülent, Arap Baharı Sonrası Jeopolitik-İŞİD ve Türkiye, Ortadoğu Analiz,
Kasım-Aalık 2014, Orsam
Sünni Araplar 2005 yılında yapılan seçimleri adil
olmadığı için boykot ettiler. Bu duruma ABD müdahale etti ve yeni hükumeti
kurma görevini Nuri El-Maliki’ye verdi. Bu gelişme Irak’ın kaderini
şekillendirecek derecede önemliydi. El-Maliki yavaş yavaş siyasi ve askeri gücü
kendinde topladı. Siyaset yapmak için mezhepçi söylemleri sürekli araç olarak
kullandı.
Zamanla
El-Maliki muhaliflerini bastırmak ve korkutmak adına politikalarını
sertleştirmeye başladı. Bu baskılar sonucu Sünniler’in önemli liderlerinden
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık El-Haşimi ülkeyi terk etmek zorunda kaldı.
2012’nin son aylarında Sünni gruplar, dışlandıkları ve sindirildikleri
gerekçesi ile Maliki hükümetine karşı yoğun protestolar gerçekleştirdiler. Bu
eylemler de yönetim tarafından kanlı bir şekilde bastırıldı. Sünniler adına
siyasi bir zeminin de artık kalmaması le birlikte, Irak meclisindeki 44 Sünni milletvekili
görevlerinden istifa ettiklerini duyurdular.
Kısacası Maliki yönetimi süresince
muhalif gruplar şiddetle bastırıldı, ayrılıkçı politikalar takip edildi ve
meşru olmayan yollarla seçimler kazanıldı. Meşru yollarla hakkını arayamayan
kitleler de şiddete ve meşru olmayan yollara başvurmaya başladılar. Bir başka
deyişle; Sünni terör örgütlerinin ve IŞİD’in ortaya çıkışını El-Maliki’nin
etnik-sekteryan ve otokratik politikalarına karşı bir isyan olarak anlamak
mümkündür.
3)
DİNİ VE SİYASİ AKIMLARIN ETKİSİ
IŞİD Selefi inanca mensup bir örgüttür.
Selefiliğe göre İslam, sahabe dönemindeki gibi saf ve arı bir şekilde,
bidatlerden, eski medeniyetlerin kalıntılarından ve sonradan ortaya çıkan
fırkaların görüşlerinden uzak kalarak yaşanmalıdır. Selefiliği tanımlarken iki
önemli karakteristik dikkat çeker:
7 Acun, Can, Irak’ta İsyanın Haritası:Silahlı
Gruplar, Haziran 2014,Seta Perspektif, s.1-3.
1-Hadis merkezli zahirilik ve metincilik:
Zahiri mezhebi, İslâmî hükümleri Kur'ân ve Sünnet'in zahirî (lafzî, sözel)
anlamlarından çıkarmayı temel alır. Kur’an ve hadislerin zahir yani görünen
mânâlarından başka hiçbir delili ve kıyası kabul etmez.
2-
Kurtulmuş fırka merkezli inhisarcılık(tekelcilik) ve dışlamacılık. Yani
kendilerini “kurtuluşa ermiş fırka” olarak görmeleri ve kendileri gibi
olmayanlara kafir gözü ile bakmaları.
Günümüzde El Kaide, IŞİD gibi radikal
terör örgütlerinin ideolojik altyapısını Selefi/Vehhabi çizginin oluşturduğuu
görmekteyiz. Çünkü, Geleneksel Selefi çizgi şiddetten beslenen bir tarihe
sahiptir. Reaksiyoner olma ve özgüven duygusundan ziyade, yenilgi psikolojisi
ile hareket etme eğilimi de, Selefî çizgideki grupların ortak paydasıdır. Söz
konusu radikal örgütler bu katı ve dışlayıcı düşünce yapısı ile kendilerine
bulunmaz teolojik ve duygusal zeminler hazırlamaktalar. İslam adına insanlar
üzerinde hak iddia etme şeklindeki tutumları da bu çerçevede açıklanabilir.
4)
KURTULUŞ İDEOLOJİSİ VE IŞİD
Yukarıda anlatılanlardan farklı olarak
Toplumsal-siyasi şiddetin ilk bakışta fark edilmeyen kaynakları da vardır. IŞİD
şiddetinin neden bu kadar amansız ve dizginsiz olduğunu açıklamak için bu
kaynakların da üzerinde düşünülmesi gerekmektedir.
Rumen felsefeci Emil Cioran, bu
kaynaklardan birini “insanın selâmet (kurtuluş) saplantısı”yla açıklar. Ona
göre yaşadığımız dünya, “insanın selâmet saplantısının hayatı soluksuz
bıraktığı bir yer”, toplum ise bir “kurtarıcılar cehennemi”dir.
8Dinç,
Engin, Işid’in Beslendiği Selefi Düşünce Nedir?,Doç. Dr.Cemil Hakyemez ile
röportaj.
9Gözel,
Arif, Vehhabilik,El-Kaide ve IŞİD, Haziran 2014, Ankara Strateji Enstitüsü.
Nazizmi ve komünizmi bir kurtuluş ideolojisi olarak
benimseyip uygulayanlar, Yirminci yüzyılda bu “vehim”in öne çıkan temsilcileri
idiler. Yirmi birinci yüzyılda ise onların doldurdukları yeri İslâm’ı bir kurtuluş
ideolojisi olarak benimseyip uygulayanlar almış durumda. IŞİD ve benzeri terör
örgütleri İslâm'ı bir "kurtuluş ideolojisi" olarak araçsallaştırıyor.
Bu durumu üç düşünürün sözü ile özetlemek
istiyorum:
‘’IŞİD şiddetinin bu kadar dizginsiz
olmasının nedeni, ideoloji haline getirilmiş bir inancı bütün bir insanlığın
kurtuluşunun yegâne yolu olarak benimsemek ve oradan bir "aşırı
haklılık" duygusu peydahlamaktır.’’7
‘’Bütün insanlar için ebedi kurtuluş vadeden
bir ideolojiniz varsa, bir canavara dönüşmeniz işten bile değildir.’’8.
“Şiddete son verecek şiddet” inancı
için “yalanların en alçakçası değilse, vehimlerin en şairanesi”9.
BAZI BATI’LI DÜŞÜNÜRLERİN GÖZÜNDE IŞİD:
Çalışmamın buraya kadar olan kısmında daha
çok bir doğulu gözüyle kendi tespitlerimi yapmaya çalıştım. Ancak kimliğin
izafi olması sebebiyle IŞİD’i farklı şekillerde yorumlayan pek çok kesim
bulunmaktadır. Bazı batılı düşünürlerin IŞİD’i açıklarken çok özcü bir
açıklamaya sığındıklarını görmek mümkündür.
10Görmüş,
Alper, IŞİD ve 21. Yüzyıl’ın Kurtuluş İdeolojisi, Eylül 2014, A l Jazeera Türk.
11Görmüş,
Alper, IŞİD ve 21. Yüzyıl’ın Kurtuluş İdeolojisi, Eylül 2014, A l Jazeera Türk.
12Cemil
Meriç
Bahsedilen
kesimler IŞİD ve benzeri İslami terör örgütlerini , İslam’ın erken dönemlerinde
ortaya çıkan Sünni-Şii bölünmesinin bir çıktısı ya da bir başka deyişle İslam’ın
tarihsel çatışmasının günümüzdeki bir çıktısı olarak yorumlamaktadırlar. Yani
IŞİD, içinde ortaya çıktığı koşullardan
soyutlanarak İslam’ın doğal bir çıktısına dönüştürülmektedir. Sömürgeci
güçlerin bu bölgelerde on yıllardır sürdürdükleri sömürgeci faaliyetlerin ya da
ABD’nin 2003 işgalinin bu radikal grupların ortaya çıkmasında hiçbir etkisi
yoktur onlara göre… Hatta sorunu İslam’ın kendisinde arayarak , İslam’ın IŞİD
gibi totaliter yapılar ile sonuçlanmaktan başka bir alternatifi olmadığı
görüşünde olanlar bile vardır.
Batı’da Radikal İslami terör örgütlerini
anlama noktasında iyi-kötü ayrımı da sıklıkla kullanılmaktadır. Burda kötü olan
militan islamdır. Militan islama destek
vermeyen ve karşı koalisyonda yer alan tüm kesimler de iyidir. Ancak
benim kanaatime göre batılı güçlerin esas düşmanları, her ne kadar saklı
tutsalar da, ılımlı İslamcılar olarak nitelendirdikleri kesimlerdir. Şiddet ve
terör, bilhassa İslam ile özdeşleştirilen terör örgütleri küresel güçlerin tasarımıdır ve onların güdümündedir(
Bu örgütler bazen kontrollerinden çıkabilmektedir,bu ayrı bir mesele) . Bu
yolla İslam dünyasında alternatif olarak ortaya çıkan ve mevcut uluslararası
sisteme meşru yollarla meydan okuyan siyasi hareket ve aktörler de aynı kefeye
konularak etkisizleştirilmeye ve dünya kamuoyunda onlara yönelik algı
kötüleştirilmeye çalışılmaktadır.
13Balcı,
Ali, IŞİD Ve Doğu’yu Kuşatan
‘’Barbalık’’: Batnın Yeni Temsil ve Yönetim Stratejilerine Dair, Ortadoğu
Analiz, Kasım-Aalık 2014, Orsam.
14Küçükcan,
Talip, Küresel Güçlerin Etkin Aracı:Şiddet ve Terör, Ocak 2015, Seta Yorum.
SONUÇ:
IŞİD’in kimlik inşası sürecinde etkili olan
pek çok faktör vardır. Kimliğin izafi olması sebebiyle farklı kesimlerin IŞİD’i
çok farklı okuyup, yorumladıkları bir gerçektir. Batı karşıtlığı, Irak ve
Suriye’de Sunni kesimin göreli yoksunluğu, kurtuluş ideolojisi ve dini akımların
etkisi çalışmamda odaklandığım ve son derece etkili olduğunu düşündüğüm dört faktör idi. Ancak Orta Doğu’da kalıcı
bir çözüme ulaşmak adına bu konu daha farklı boyutları ile ele alınmalı ve
tartışılmalıdır.
KAYNAKÇA:
2.
Acun,
Can, Neo El-Kaide:IŞİD, Haziran 2014 ,Seta Perspektif.
3.
Acun, Can, Irak’ta İsyanın Haritası:Silahlı
Gruplar, Haziran 2014,Seta Perspektif.
4.
Balcı,
Ali, IŞİD Ve Doğu’yu Kuşatan
‘’Barbalık’’: Batnın Yeni Temsil ve Yönetim Stratejilerine Dair, Ortadoğu
Analiz, Kasım-Aalık 2014, Orsam.
5.
Aras,
Bülent, Arap Baharı Sonrası Jeopolitik-İŞİD ve Türkiye, Ortadoğu Analiz,
Kasım-Aalık 2014, Orsam.
6.
Dinç,
Engin, Işid’in Beslendiği Selefi Düşünce Nedir?,Doç. Dr.Cemil Hakyemez ile
röportaj.
7.
Gözel,
Arif, Vehhabilik,El-Kaide ve IŞİD, Haziran 2014, Ankara Strateji Enstitüsü.
8.
Görmüş,
Alper, IŞİD ve 21. Yüzyıl’ın Kurtuluş İdeolojisi, Eylül 2014, A l Jazeera Türk
9.
Balcı,
Ali, IŞİD Ve Doğu’yu Kuşatan
‘’Barbalık’’: Batnın Yeni Temsil ve Yönetim Stratejilerine Dair, Ortadoğu
Analiz, Kasım-Aalık 2014, Orsam.
10. Küçükcan, Talip, Küresel Güçlerin Etkin
Aracı:Şiddet ve Terör, Ocak 2015, Seta Yorum.
11. Ulutaş,Ufuk, Çok Uluslu Terör
Konsorsiyumu IŞİD, Şubat 2015, Seta Yorum
12. Altun ,Fahrettin, ‘’Batı
Karşıtlığı’’ Niçin Anlamlıdır?, Ocak 2015, Seta Yorum
13. Recep Tayyip Güller-Ömer Behram
Özdemir, Tevhid ve Cihad Örgütünden İslam Devletine,Seta
14. Efe, İbrahim,Hamas İşid’tir ve
Işid Hamas’tır, ORSAM
15. Orsam Raporu: The 2014
Elections,ISIS Operations and The Future Of Iraq, No:190,June 2014.
16. Orsam Bölgesel Gelişmeler Değerlendirmesi.
No:11, Eylül 2014
17. http://cageuk.org/article/guardian-search-identity-draws-jihadis-horrors-isis
-
18. https://59steps.wordpress.com/2015/01/03/thoughts-on-2015-isis-religion-politics-and-the-yearning-for-identity/
-
19. http://news.harvard.edu/gazette/story/2014/08/the-rise-of-isis/
-
20. Orhan,Oytun,IŞİD,Sınır Geçişleri
ve Türkiye, Eylül-Ekim 2014,Orsam.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder