18 Haziran 2016 Cumartesi

ÇÖZÜM SÜRECİNE YÖNELİK DEĞERLENDİRMELER


Yaşanan olumsuz gelişmelere rağmen tarafların ortaya koydukları kararlılık ve irade sayesinde 2015 yılı ortalarına kadar devam eden çözüm süreci, ne yazık ki bu tarihden sonra yerini silaha ve çatışmalara bırakmıştır. 2015 yılı ortalarından itibaren tarafların karşılıklı ateşkesi bozmaları ile çatışmaların tekrar başlaması üzerine çözüm süreci girişimi ile ilgili tartışmaların yeniden başladığını görmekteyiz. Daha çok mevcut iktidara ve politikalarına muhalif olan kesimlerle, hükumetin çizgisini ve politikalarını destekleyen kesimler arasında çıkan bu tartışmalara bakıldığında bizzat süreç fikrinin kendisinin sorgulandığını görmekteyiz. Bugünkü savaş halinin sebebi olarak  çözüm süreci girişimini ve bu süreçdeki yanlış uygulamaları gösteren muhalif kesimlerin olduğu gibi, iktidarın böyle bir girişimde bulunmasını desteklemekle birlikte süreci iyi yönetemediğini öne süren görüşler de mevcuttur. Bugün gelinen noktayı ve ülkemizin içinde bulunduğu sıkıntılı pozisyonu iyi yorumlayabilmek ve doğru girişimlerde bulunmak için 2013 yılında başlayan ve yaklaşık iki buçuk yıl süren çözüm süreci girişimini objektif bir yaklaşımla ve her yönüyle yeniden analiz etmenin elzem olduğunu düşünmekteyim. Süreç içerisinde atılan yanlış adımları tespit etmek ve bu noktalarda çözüm sürecini doğrudan üstlenen ve sahiplenen Ak Parti iktidarını yapıcı bir yaklaşımla eleştirebilmemiz gerekmektedir. Bununla birlikte bu girişimin ülkemizin demokratikleşme sürecinde atılan devrim niteliğinde bir adım olduğunu da yeniden hatırlamalı ve bu sürecin bizlere bıraktığı mirasa ve birikime sahip çıkmalıyız.  Bütün bir süreci ateşkesin bozulması gerekçesi ile hiçe saymak ve ülkemize getirilerini göz ardı etmek bizi başladığımız noktaya tekrar götürecektir.
30 yılı aşkın bir süredir Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kanayan yarası olmaya devam eden ‘Kürt Meselesi’, Ak Parti’nin 2002 yılında iktidar partisi olması ile birlikte çok farklı bir zeminde ele alınmaya başlandı. Ak Parti hükumetleri süresince soruna farklı bir teorik çerçeveden bakıldığını, sorunun temel paradigmalarının değiştiğini ve bu doğrultuda da sorunla mücadele bağlamında farklı ve alışılmamış stratejiler geliştirilip, uygulamaya konduğunu görmekteyiz. Farklı kesimlerce takdir edilip edilmemesi bir tarafa, Ak Parti hükumetlerinin ‘Kürt Sorunu’ bağlamında Türkiye Siyasi tarihinde benzerine rastlanmamış devrim niteliğinde yeni bir anlayışla ortaya çıktığı ortadadır. Bugün iktidar partisinin bu soruna yönelik geliştirdiği yeni kavramlar ve yeni terminoloji, meseleyi farklı bağlamlarda da tartışabilmemize olanak sağlamaktadır. Açılımla birlikte artık sorunun sadece terörle mücadele kapsamında salt askeri bir anlayışla değerlendirilmediğini ve toplumun farklı kesimlerince tartışılabilir, üzerinde araştırma ve çalışmalar yapılabilir bir hale geldiğini görmekteyiz. Ak Parti’nin ortaya koyduğu irade ile ‘Kürt Sorunu’ artık sadece belli kesimlerin sorunu olmaktan çıkmış ve bütün topluma mal olmaya başlamıştır. Bu sayede Türkiye’deki farklı toplumsal kesimler bu sorunu içselleştirebilmiş ve Kürt azınlığın sorunlarına yönelik empati kurabilme şansına sahip olmaya başlamışlardır. Bu noktadan hareketle, Kürt açılımının başarılı mı başarısız mı olduğu tartışmalarından bağımsız olarak, öncelikle başlatılan sürecin demokrasi anlayışımızın gelişmesi ve demokratikleşmemizde ne denli önemli katkılarda bulunduğunu tespit etmek gerekir. Tarafların sorunu demokratik yollarla çözebilme iradesini ortaya koymaları hem ülkemizin demokratikleşme sürecinde atılan tarihi bir adım olmuş, hem de Türkiye’nin uluslararası toplum nezdinde saygınlığını ve prestijini artıran bir gelişme olarak kendini göstermiştir. AB’nin bu sürece yönelik desteği ve bu süreçde AB üyelik müzakerelerinde kat ettiğimiz yol, çözüm sürecinin  uluslararası platformlarda da Türkiye’nin elini güçlendirdiğinin en önemli göstergelerinden biridir.
Bu noktadan hareketle bu çalışma ile çözüm sürecinin  temel paradigmalarının, ilkelerinin ve değerlerinin neler olduğu bir başka deyişle Ak Parti hükumetleri ile birlikte ‘Kürt Sorunu’na yönelik geliştirilen yeni anlayış ve geleneğin ne olduğunu araştırmak amaçlanmaktadır. Çalışmamda Çözüm Süreci’nin hangi noktalardan hareketle başlatıldığı, nasıl temellendirildiği, süreçle neyin hedeflendiği gibi sorular sorulacaktır. Bu sorulara cevap verebilmek için  yöntem olarak iktidar yanlısı ve çözüm sürecini destekleyen akademi ve basın dünyasının çözüm sürecine yönelik yaklaşımlarının neler olduğu incelenecektir. Yani yandaş akademi ve gazetici çevrelerin o dönemde ürettikleri argümanlar ve söylemler üzerinden sürecin paradigmaları yeniden hatırlanmış olacaktır. İktidarın 2012’nin son günlerinde İmralı’da bulunan Abdullah Öcalan ile MİT Müsteşarı Hakan Fidan arasında gerçekleşen görüşmelerle başlayan bu yeni sürece yönelik yaklaşımını değerlendirebilmek için ise siyasi liderler üzerinde söylem analizleri yapılacaktır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder