24 Ekim 2015 Cumartesi

TÜRKİYE’NİN 2011 YILI LİBYA POLİTİKASI

TÜRKİYE’NİN 2011 YILI LİBYA POLİTİKASI
2011 senesinde yaşanan gelişmelere bakarsak, Arap Baharı’nın diğer ülkelere kıyasla Libya’da farklı bir biçimde yaşandığını görmekteyiz. Libya’da Tunus ve Mısır’dan farklı olarak çok yoğun iç çatışmalar yaşanmış ve bu kanlı çatışmalar da istikrarsızlığı beslemiştir. Türkiye Libya’nın kendine has dinamiklerini göz önünde bulundurarak Libya için farklı bir dış politika anlayışı geliştirmek durumunda kalmıştır.Bu durum maalesef Türkiye’nin Arap baharı sürecinde istikrarlı ve ilkesel bir tutum izlemesini de zorlaştırmıştır.
2011 yılı boyunca değişen koşullara paralel olarak Türkiye’nin Libya politikasının da farklılaştığını görmekteyiz. Libya’da Şubat ayında olaylar ve çatışmalar belirgin bir hal almaya başlamıştır. İlk zamanlarda Türkiye’nin önceliği Libya’daki Türk vatandaşlarının can güvenliği ve ülkedeki Türk yatırımları olmuştur. Bu doğrultuda acil üst düzey toplantılar düzenlenmiş, Başbakan Erdoğan bizzat Muammer Kaddafi’yi arayarak bu hususda taleplerini dile getirmiştir. Yine tahliye süreci ile ilgili olarak Dış Ticaret Müsteşarlığı bünyesinde durum izleme masası, Dışişleri Bakanlığı bünyesinde de kriz masası kurulmuştur. Bu ve benzeri çalışmaların sonucunda Cumhuriyet tarihinin en büyük ve kapsamlı tahliyesi gerçekleştirilmiştir. 577’si yabancı olmak üzere 17.734 kişinin tahliye edildiği süreç çok kısa bir süre içinde tamamlanmıştır. 28 Şubat günü bizzat Davutoğlu Trablus ve Bingazi havaalanında tahliye edilecek Türk vatandaşının kalmadığını belirtmiştir. Olayların ilk aylarında Türklerin güvenliğine odaklanan Türkiye tedirgin ve kısmen de edilgen bir tutum benimsemek zorunda kalmıştır.
Türkiye’nin Libya politikasında Kısmi Edilgenlik dönemi
Libya’da bulunan Türk vatandaşlarının tahliye sürecinin başarılı bir şekilde tamamlanmasından sonra Türkiye’nin Libya politikasının ikinci aşamasına geçildiğini söyleyebiliriz. Bu ikinci aşamada Türkiye’nin önceliği Libya’da istikrarın yeniden tesis edilmesi olmuştur. Ancak Türkiye bu sürecin barışçıl yollarla ilerletilmesi ve Libya halkının yaşanan gelişmelerden olumsuz etkilenmemesi noktasında net bir duruş sergilemiştir. Türkiye bu duruşuyla paralel olarak Libya’da istikrar için askeri müdahale seçeneğine karşı bir duruş sergilemiştir. Çünkü Irak ve Afganistan’da yapılan hataların burada da tekrarlanması ve Libya’nın toprak bütünlüğünün tehdit altına girmesi gibi konularda endişe duymuştur.
Türkiye ülkeye istikrar ve huzur getirmek amacıyla yapılacak bir askeri müdahalenin ölümcül sonuçlar doğurabileceğini düşünmüştür. Müdahale yerine öncelikli olarak tüm diplomatik yolların denenmesi gerektiğini savunmuştur. Türkiye olası bir müdahalenin halkı devrime yabancılaştırabileceği, bir başka deyişle halkın devrimi sahiplenme duygusunu azaltabileceği konusunda endişe duymuştur. Çünkü Türkiye Arap Baharının etkili olduğu ülkelerde sürecin doğal gidişatına bırakılması gerektiği ve bu süreçte asıl aktörlerin bizzat halkların kendisi olması gerektiğini savunmuştur.
Türkiye Libya politikasının ikinci aşaması olarak nitelendirebileceğimiz bu dönemde BM Güvenlik Konseyi’nin aldığı 1970 ve 1973 sayılı kararlara destek vermiştir. Çünkü bu karar Türkiye’nin Libya’da derhal ateşkes ilan edilmesi ve sivil halka karşı güç kullanımının  durdurulması yönündeki kararlılığına dayanak oluşturmuştur.  Bu noktada Türkiye’nin takip ettiği Libya politikasında can kayıplarının önlenmesinin birincil hedef olduğunu söyleyebiliriz.
Türkiye’nin Libya’ya yönelik tutumunda değişiklik
Türkiye Libya’ya yönelik 2011 yılının başlarında takip ettiği politikada istediği sonucu alamamış ve değişikliğe gitmek zorunda kalmıştır. Türkiye Libya’da sürdürülebilir bir ateşkes sağlanması ve askeri operasyonun engellenmesi yönündeki hedeflerini gerçekleştirememiştir. Türkiye müdahale gerçekleşene kadar geçen sürede Libya’da hiçbir tarafı doğrudan destekleme yoluna gitmemiştir. Müdahale ile birlikte Kaddafi rejiminin geleceği büyük ölçüde belli olmuştur. Bu sebeple Türkiye arabuluculuk faaliyetleri ile Libya’daki tüm tarafları siyasi diyaloğa davet etme şeklindeki tutumunda değişikliğe gitmek zorunda kalmıştır.
Türkiye’nin yeni yaklaşımını belirleyen unsurlardan biri doğrudan operasyonlara katılmama yönündeki kararlılığıdır. Buna ek olarak bu dönemde Türkiye, Fransa’nın Libya’daki çıkarları doğrultusunda askeri operasyonda liderlik rolü üstlenme girişimlerine karşı çıkmış,  askeri harekatın NATO kontrolünde yürütülmesi için gayret göstermiştir. Harekatın kapsamı ve sivil kayıplar konusunda Ankara’ya bir takım garantiler verilmesi üzerine Türkiye Libya’ya yönelik operasyonun NATO komutasına geçmesine onay vermiştir. Operasyonun resmileşmesinin ardından ise Türkiye Kaddafi’ye çekilmesi için farklı vesilelerle mesajlar iletmiştir.
Türkiye’nin Libya’da yaşanan kriz ile ilgili açıkladığı üç maddelik yol haritası:
Başbakan Erdoğan’ın açıkladığı üç maddelik yol haritası da yukarıda bahsedilen dış politika unsurları ile paralellik göstermektedir.
1)Gerçek ve sürdürülebilir bir ateşkesin sağlanması
2)İnsani  yardımı mümkün kılabilecek güvenli bölgelerin oluşturulması
3) Libya halkının talepleri doğrultusunda barışçıl yollarla elde edilebilecek bir siyasi değişikliğin mutlaka yapılması ve Kaddafi rejiminin bu değişikliklere  engel olmaktan vazgeçmesi.
Türkiye’nin Libya’da kısmi edilgenlikten aktif bir tutuma geçişi:
NATO’nun devam eden operasyonlarına rağmen Kaddafi yönetimin direnmeye devam etmesi ve buna bağlı olarak artan can kaybı ve maddi kayıplar, Türkiye’yi daha net bir çizgi takip etmek zorunda bırakmıştır. Bu noktadan sonra artık Türkiye rejim değişikliği seçeneğinin destekleyicisi haline gelmiştir. Libya liderinin hemen görevden çekilerek değişime müsaade etmesi ve Libya’nın alt yapısının daha fazla tahrip edilmemesi Türkiye’nin Libya’ya yönelik talepleri haline gelmiştir. Bu tutumuna paralel olarak rejime karşı savaşan silahlı muhalif gruplar da desteklenmiştir. Türkiye, ülkede çatışmaların sona ermesi ve istikrarın sağlanması için alınan önlem mekanizmalarına doğrudan katılım sağlamış ve Libya’ya yönelik geliştirilen politikaların tartışıldığı uluslararası platformlardaki etkinliğini artırmıştır. Kaddafi rejimi  doğal olarak Türkiye’nin bu yeni tavrını tepki ile karşılamıştır. Aynı zamanda ülkedeki silahlı muhalif gruplar da Türkiye’nin tutumunu yetersiz görerek, Türkiye’yi protesto etmişlerdir.
Türkiye’nin Libya’daki öncü rolü ve artan aktivizmi çerçevesinde sözü edilmesi gereken bir diğer husus da Libya Temas grubu toplantılarıdır. Bu toplantılar aracılığı ile Türkiye Libya’daki soruna çözüm bulunması doğrultusunda önemli katkılarda bulunmuştur. Bu grup Libya krizini çözme adına uluslararası toplumda yapılan çalışmaların koordinasyonunu sağlamak, Libya’daki farklı taraflarla temasa geçebilmek için ortak bir platform oluşturmak ve Libya halkına bu hassas geçiş sürecinde destek olmak gibi amaçlarla 29 Mart 2011 tarihinde gerçekleştirilen  Londra Konferansı’nın sonunda kurulmuştur. Libya temas grubu farklı ülkelerde üst düzey katılımcıların katılımı ile toplamda 5 adet toplantı gerçekleştirmiştir. Bu toplantıların ikisi İstanbul’da gerçekleştirilmiştir. Toplantılarda etkin bir rol oynayan Türkiye sunduğu son derece somut yol haritaları ile uluslararası toplumun desteğini arkasına almayı da başarmıştır.
Türkiye’nin Kaddafi rejimini tamamen karşısına aldığı ve muhaliflere açıktan destek sağladığı yeni politikasının doğal sonuçlarından bir tanesi de muhaliflerin tanınması olmuştur. Mayıs ayı sonunda Türkiye Libyalı muhalifleri Libya halkının meşru temsilcisi olarak tanıdığını ilan etmiştir. Türkiye’nin değişen bu tutumu ile birlikte, Türkiye’nin desteğine ihtiyaç duyan muhalif güçler de Türkiye’ye yönelik tutumlarını olumlu yönde değiştirmişlerdir. Türkiye’den gelen desteği kendileri için önemli gören muhalif gruplar memnuniyetlerini çeşitli vesilelerle dile getirmişlerdir. Dolayısıyla Libya muhalifleri ve Türkiye arasındaki ilişkiler gelişmeye başlamış ve Türkiye artık Kaddafi sonrası dönemde Libya’da etkin bir aktör olabilmek için atılması gereken adımlara odaklanmaya başlamıştır.
Türkiye Kaddafi sonrası için nasıl bir Libya istedi?
Türkiye Kaddafi rejiminin yıkılmasından sonra demokratik, özgür ve toprak bütünlüğünü korumuş bir Libya istemekteydi. Ayrıca uzlaşının sağlanması ve toplumun tüm unsurlarının sürecin bir parçası haline getirilmesi de Türkiye’nin öncelikleri arasındaydı. Bunlara ek olarak Türkiye Libya’daki dondurulmuş menkul kıymetlerin ve nakitlerin de bir an önce serbest bırakılmasını talep etmiştir. Türkiye Libya’da çatışma sonrasında başlayacak sürece son derece önem vermiş ve bu süreçte aktif bir rol oynamak istemiştir. Bu noktada Fransa’nın Libya’daki rol kapma girişimleri de Türkiye’yi son derece rahatsız etmiştir.
Türkiye’nin Kaddafi sonrası Libya politikası
Türkiye Libya’da Kaddafi dönemi sona erdikten sonra da aktif rolünü devam ettirmiştir. Libya’da yönetim değişikliği ile birlikte Türkiye’nin özellikle vurgu yaptığı hususlardan biri Libya’nın dış güçler arasındaki rekabetin yeni alanı haline gelmemesi olmuştur. Bir başka deyişle Türkiye Libya’nın ulusal kaynaklarının başka ülkeler tarafından sömürülmesi konusunda bir takım endişeler taşımış ve bu endişelerini çeşitli vesilelerle dile getirmiştir.
Sonuç
Kaddafi sonrası yeni dönemde Türkiye ve yeni yönetim arasında sıcak ilişkiler geliştirilmiş, Türkiye Libya halkının ve siyasi yönetimin desteğini ve sevgisini kazanmayı başarmıştır. Yeni yönetim çatışma sonrası dönemde Türkiye’nin siyasi ve ekonomik desteğine ihtiyaç duyduğunu da açıkça belirtmiştir. Yeni dönemde Libyalı siyasi aktörlerin Türkiye’yi kendilerine model bir ülke olarak seçtiklerini de söylemek mümkündür.
DEĞERLENDİRME
Ben Türkiye’nin 2011 yılı buyunca yürüttüğü Libya politikasını genel olarak başarılı buluyorum. Her ne kadar politikamız istikrarlı olmasa da yıl boyunca ülke içinde değişen şartlara göre izlenen yol haritalarının da değişmesi doğru olandır. Türkiye’nin sırf Arap Baharı sürecinse sürdürdüğü ilkesel tavrını değiştirmeme uğruna Mısır ve Tunus’ta takındığı tavrı Libya için de devam ettirmesi son derece yanlış olurdu. Çünkü Libya’nın iç dinamikleri baharın etkili olduğu diğer ülkelerden son derece farklıydı. Türkiye bu kritik dönemde Libya politikasını çok hassas bir zemin üzerinde yürüttüğü için olabildiğince dikkatli  ve tedbirli davranmaya çalıştı.
Türkiye çatışmaların başında ülkede merkezi otoriteyi hangi tarafın sağlayabileceği konusunda kesin bir karar verememişti. Bu nedenle iç savaşın ilk dönemlerinde tarafını net bir biçimde belli etmemiştir. Bu tutumu Türkiye’ye uzunca bir süre tüm taraflarla temas kurma imkanı tanımıştır. NATO müdahalesinin gerçekleşmesi ile birlikte Kaddafi rejiminin ülkede daha fazla tutunamayacağı görülmüş ve bu sayede Türkiye Libya’nın geleceğine yönelik daha sağlam öngörülerde bulunabilme imkanına sahip olmuştur. Bu dönüm noktasından sonra da Türkiye tutumunu netleştirmiş ve tamamen Libya’daki rejim karşıtı muhalif grupları desteklemeye başlamıştır. Kısacası Türkiye Libya’yı ilgilendiren konularda ani ve duygusal kararlar almaktan kaçınmıştır. 2011 senesinin başlarında tarafını net bir şekilde belli etmediği için Libya’daki farklı gruplardan tepkiler alsa da, zamanla ülkedeki imajını tekrar düzeltebilmiş ve popüleritesini tekrar artırabilmiştir.





     



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder