TÜRKİYE’NİN 2011 YILI LİBYA POLİTİKASI
2011 senesinde
yaşanan gelişmelere bakarsak, Arap Baharı’nın diğer ülkelere kıyasla Libya’da
farklı bir biçimde yaşandığını görmekteyiz. Libya’da Tunus ve Mısır’dan farklı
olarak çok yoğun iç çatışmalar yaşanmış ve bu kanlı çatışmalar da
istikrarsızlığı beslemiştir. Türkiye Libya’nın kendine has dinamiklerini göz
önünde bulundurarak Libya için farklı bir dış politika anlayışı geliştirmek
durumunda kalmıştır.Bu durum maalesef Türkiye’nin Arap baharı sürecinde
istikrarlı ve ilkesel bir tutum izlemesini de zorlaştırmıştır.
2011 yılı
boyunca değişen koşullara paralel olarak Türkiye’nin Libya politikasının da
farklılaştığını görmekteyiz. Libya’da Şubat ayında olaylar ve çatışmalar belirgin
bir hal almaya başlamıştır. İlk zamanlarda Türkiye’nin önceliği Libya’daki Türk
vatandaşlarının can güvenliği ve ülkedeki Türk yatırımları olmuştur. Bu
doğrultuda acil üst düzey toplantılar düzenlenmiş, Başbakan Erdoğan bizzat
Muammer Kaddafi’yi arayarak bu hususda taleplerini dile getirmiştir. Yine
tahliye süreci ile ilgili olarak Dış Ticaret Müsteşarlığı bünyesinde durum
izleme masası, Dışişleri Bakanlığı bünyesinde de kriz masası kurulmuştur. Bu ve
benzeri çalışmaların sonucunda Cumhuriyet tarihinin en büyük ve kapsamlı
tahliyesi gerçekleştirilmiştir. 577’si yabancı olmak üzere 17.734 kişinin
tahliye edildiği süreç çok kısa bir süre içinde tamamlanmıştır. 28 Şubat günü
bizzat Davutoğlu Trablus ve Bingazi havaalanında tahliye edilecek Türk
vatandaşının kalmadığını belirtmiştir. Olayların ilk aylarında Türklerin
güvenliğine odaklanan Türkiye tedirgin ve kısmen de edilgen bir tutum
benimsemek zorunda kalmıştır.
Türkiye’nin Libya politikasında Kısmi Edilgenlik dönemi
Libya’da bulunan
Türk vatandaşlarının tahliye sürecinin başarılı bir şekilde tamamlanmasından
sonra Türkiye’nin Libya politikasının ikinci aşamasına geçildiğini
söyleyebiliriz. Bu ikinci aşamada Türkiye’nin önceliği Libya’da istikrarın
yeniden tesis edilmesi olmuştur. Ancak Türkiye bu sürecin barışçıl yollarla
ilerletilmesi ve Libya halkının yaşanan gelişmelerden olumsuz etkilenmemesi
noktasında net bir duruş sergilemiştir. Türkiye bu duruşuyla paralel olarak
Libya’da istikrar için askeri müdahale seçeneğine karşı bir duruş
sergilemiştir. Çünkü Irak ve Afganistan’da yapılan hataların burada da tekrarlanması
ve Libya’nın toprak bütünlüğünün tehdit altına girmesi gibi konularda endişe
duymuştur.
Türkiye ülkeye
istikrar ve huzur getirmek amacıyla yapılacak bir askeri müdahalenin ölümcül
sonuçlar doğurabileceğini düşünmüştür. Müdahale yerine öncelikli olarak tüm
diplomatik yolların denenmesi gerektiğini savunmuştur. Türkiye olası bir
müdahalenin halkı devrime yabancılaştırabileceği, bir başka deyişle halkın
devrimi sahiplenme duygusunu azaltabileceği konusunda endişe duymuştur. Çünkü
Türkiye Arap Baharının etkili olduğu ülkelerde sürecin doğal gidişatına
bırakılması gerektiği ve bu süreçte asıl aktörlerin bizzat halkların kendisi
olması gerektiğini savunmuştur.
Türkiye Libya
politikasının ikinci aşaması olarak nitelendirebileceğimiz bu dönemde BM
Güvenlik Konseyi’nin aldığı 1970 ve 1973 sayılı kararlara destek vermiştir.
Çünkü bu karar Türkiye’nin Libya’da derhal ateşkes ilan edilmesi ve sivil halka
karşı güç kullanımının durdurulması
yönündeki kararlılığına dayanak oluşturmuştur. Bu noktada Türkiye’nin takip ettiği Libya
politikasında can kayıplarının önlenmesinin birincil hedef olduğunu
söyleyebiliriz.
Türkiye’nin Libya’ya yönelik tutumunda değişiklik
Türkiye
Libya’ya yönelik 2011 yılının başlarında takip ettiği politikada istediği
sonucu alamamış ve değişikliğe gitmek zorunda kalmıştır. Türkiye Libya’da
sürdürülebilir bir ateşkes sağlanması ve askeri operasyonun engellenmesi
yönündeki hedeflerini gerçekleştirememiştir. Türkiye müdahale gerçekleşene
kadar geçen sürede Libya’da hiçbir tarafı doğrudan destekleme yoluna
gitmemiştir. Müdahale ile birlikte Kaddafi rejiminin geleceği büyük ölçüde
belli olmuştur. Bu sebeple Türkiye arabuluculuk faaliyetleri ile Libya’daki tüm
tarafları siyasi diyaloğa davet etme şeklindeki tutumunda değişikliğe gitmek
zorunda kalmıştır.
Türkiye’nin
yeni yaklaşımını belirleyen unsurlardan biri doğrudan operasyonlara katılmama
yönündeki kararlılığıdır. Buna ek olarak bu dönemde Türkiye, Fransa’nın
Libya’daki çıkarları doğrultusunda askeri operasyonda liderlik rolü üstlenme
girişimlerine karşı çıkmış, askeri
harekatın NATO kontrolünde yürütülmesi için gayret göstermiştir. Harekatın
kapsamı ve sivil kayıplar konusunda Ankara’ya bir takım garantiler verilmesi
üzerine Türkiye Libya’ya yönelik operasyonun NATO komutasına geçmesine onay
vermiştir. Operasyonun resmileşmesinin ardından ise Türkiye Kaddafi’ye
çekilmesi için farklı vesilelerle mesajlar iletmiştir.
Türkiye’nin Libya’da yaşanan kriz ile ilgili açıkladığı üç
maddelik yol haritası:
Başbakan
Erdoğan’ın açıkladığı üç maddelik yol haritası da yukarıda bahsedilen dış
politika unsurları ile paralellik göstermektedir.
1)Gerçek ve
sürdürülebilir bir ateşkesin sağlanması
2)İnsani yardımı mümkün kılabilecek güvenli bölgelerin
oluşturulması
3) Libya
halkının talepleri doğrultusunda barışçıl yollarla elde edilebilecek bir siyasi
değişikliğin mutlaka yapılması ve Kaddafi rejiminin bu değişikliklere engel olmaktan vazgeçmesi.
Türkiye’nin Libya’da kısmi edilgenlikten aktif bir tutuma
geçişi:
NATO’nun devam
eden operasyonlarına rağmen Kaddafi yönetimin direnmeye devam etmesi ve buna
bağlı olarak artan can kaybı ve maddi kayıplar, Türkiye’yi daha net bir çizgi
takip etmek zorunda bırakmıştır. Bu noktadan sonra artık Türkiye rejim
değişikliği seçeneğinin destekleyicisi haline gelmiştir. Libya liderinin hemen
görevden çekilerek değişime müsaade etmesi ve Libya’nın alt yapısının daha
fazla tahrip edilmemesi Türkiye’nin Libya’ya yönelik talepleri haline gelmiştir.
Bu tutumuna paralel olarak rejime karşı savaşan silahlı muhalif gruplar da
desteklenmiştir. Türkiye, ülkede çatışmaların sona ermesi ve istikrarın
sağlanması için alınan önlem mekanizmalarına doğrudan katılım sağlamış ve
Libya’ya yönelik geliştirilen politikaların tartışıldığı uluslararası
platformlardaki etkinliğini artırmıştır. Kaddafi rejimi doğal olarak Türkiye’nin bu yeni tavrını
tepki ile karşılamıştır. Aynı zamanda ülkedeki silahlı muhalif gruplar da Türkiye’nin
tutumunu yetersiz görerek, Türkiye’yi protesto etmişlerdir.
Türkiye’nin
Libya’daki öncü rolü ve artan aktivizmi çerçevesinde sözü edilmesi gereken bir
diğer husus da Libya Temas grubu toplantılarıdır. Bu toplantılar aracılığı ile
Türkiye Libya’daki soruna çözüm bulunması doğrultusunda önemli katkılarda
bulunmuştur. Bu grup Libya krizini çözme adına uluslararası toplumda yapılan
çalışmaların koordinasyonunu sağlamak, Libya’daki farklı taraflarla temasa
geçebilmek için ortak bir platform oluşturmak ve Libya halkına bu hassas geçiş
sürecinde destek olmak gibi amaçlarla 29 Mart 2011 tarihinde gerçekleştirilen Londra Konferansı’nın sonunda kurulmuştur.
Libya temas grubu farklı ülkelerde üst düzey katılımcıların katılımı ile
toplamda 5 adet toplantı gerçekleştirmiştir. Bu toplantıların ikisi İstanbul’da
gerçekleştirilmiştir. Toplantılarda etkin bir rol oynayan Türkiye sunduğu son
derece somut yol haritaları ile uluslararası toplumun desteğini arkasına almayı
da başarmıştır.
Türkiye’nin
Kaddafi rejimini tamamen karşısına aldığı ve muhaliflere açıktan destek
sağladığı yeni politikasının doğal sonuçlarından bir tanesi de muhaliflerin
tanınması olmuştur. Mayıs ayı sonunda Türkiye Libyalı muhalifleri Libya
halkının meşru temsilcisi olarak tanıdığını ilan etmiştir. Türkiye’nin değişen
bu tutumu ile birlikte, Türkiye’nin desteğine ihtiyaç duyan muhalif güçler de
Türkiye’ye yönelik tutumlarını olumlu yönde değiştirmişlerdir. Türkiye’den
gelen desteği kendileri için önemli gören muhalif gruplar memnuniyetlerini
çeşitli vesilelerle dile getirmişlerdir. Dolayısıyla Libya muhalifleri ve
Türkiye arasındaki ilişkiler gelişmeye başlamış ve Türkiye artık Kaddafi
sonrası dönemde Libya’da etkin bir aktör olabilmek için atılması gereken
adımlara odaklanmaya başlamıştır.
Türkiye Kaddafi sonrası için nasıl bir Libya istedi?
Türkiye Kaddafi
rejiminin yıkılmasından sonra demokratik, özgür ve toprak bütünlüğünü korumuş
bir Libya istemekteydi. Ayrıca uzlaşının sağlanması ve toplumun tüm
unsurlarının sürecin bir parçası haline getirilmesi de Türkiye’nin öncelikleri
arasındaydı. Bunlara ek olarak Türkiye Libya’daki dondurulmuş menkul
kıymetlerin ve nakitlerin de bir an önce serbest bırakılmasını talep etmiştir. Türkiye
Libya’da çatışma sonrasında başlayacak sürece son derece önem vermiş ve bu
süreçte aktif bir rol oynamak istemiştir. Bu noktada Fransa’nın Libya’daki rol
kapma girişimleri de Türkiye’yi son derece rahatsız etmiştir.
Türkiye’nin Kaddafi sonrası Libya politikası
Türkiye Libya’da Kaddafi dönemi
sona erdikten sonra da aktif rolünü devam ettirmiştir. Libya’da yönetim
değişikliği ile birlikte Türkiye’nin özellikle vurgu yaptığı hususlardan biri
Libya’nın dış güçler arasındaki rekabetin yeni alanı haline gelmemesi olmuştur.
Bir başka deyişle Türkiye Libya’nın ulusal kaynaklarının başka ülkeler
tarafından sömürülmesi konusunda bir takım endişeler taşımış ve bu endişelerini
çeşitli vesilelerle dile getirmiştir.
Sonuç
Kaddafi sonrası yeni dönemde
Türkiye ve yeni yönetim arasında sıcak ilişkiler geliştirilmiş, Türkiye Libya
halkının ve siyasi yönetimin desteğini ve sevgisini kazanmayı başarmıştır. Yeni
yönetim çatışma sonrası dönemde Türkiye’nin siyasi ve ekonomik desteğine
ihtiyaç duyduğunu da açıkça belirtmiştir. Yeni dönemde Libyalı siyasi
aktörlerin Türkiye’yi kendilerine model bir ülke olarak seçtiklerini de
söylemek mümkündür.
DEĞERLENDİRME
Ben Türkiye’nin 2011 yılı buyunca
yürüttüğü Libya politikasını genel olarak başarılı buluyorum. Her ne kadar
politikamız istikrarlı olmasa da yıl boyunca ülke içinde değişen şartlara göre izlenen
yol haritalarının da değişmesi doğru olandır. Türkiye’nin sırf Arap Baharı
sürecinse sürdürdüğü ilkesel tavrını değiştirmeme uğruna Mısır ve Tunus’ta
takındığı tavrı Libya için de devam ettirmesi son derece yanlış olurdu. Çünkü
Libya’nın iç dinamikleri baharın etkili olduğu diğer ülkelerden son derece
farklıydı. Türkiye bu kritik dönemde Libya politikasını çok hassas bir zemin
üzerinde yürüttüğü için olabildiğince dikkatli
ve tedbirli davranmaya çalıştı.
Türkiye çatışmaların başında
ülkede merkezi otoriteyi hangi tarafın sağlayabileceği konusunda kesin bir
karar verememişti. Bu nedenle iç savaşın ilk dönemlerinde tarafını net bir
biçimde belli etmemiştir. Bu tutumu Türkiye’ye uzunca bir süre tüm taraflarla
temas kurma imkanı tanımıştır. NATO müdahalesinin gerçekleşmesi ile birlikte
Kaddafi rejiminin ülkede daha fazla tutunamayacağı görülmüş ve bu sayede
Türkiye Libya’nın geleceğine yönelik daha sağlam öngörülerde bulunabilme
imkanına sahip olmuştur. Bu dönüm noktasından sonra da Türkiye tutumunu
netleştirmiş ve tamamen Libya’daki rejim karşıtı muhalif grupları desteklemeye
başlamıştır. Kısacası Türkiye Libya’yı ilgilendiren konularda ani ve duygusal
kararlar almaktan kaçınmıştır. 2011 senesinin başlarında tarafını net bir
şekilde belli etmediği için Libya’daki farklı gruplardan tepkiler alsa da,
zamanla ülkedeki imajını tekrar düzeltebilmiş ve popüleritesini tekrar
artırabilmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder