Avrupa'da
yükselen aşırı/radikal sağ siyasetin gelişme nedenleri ve olası sonuçlarını
Theodor W. Adorno ve Max Horkheimer’ın toplum ve birey arasındaki ilişkinin
kültürel boyutunu analiz etmek için
kullandıkları ‘kitle kültürü’ , ‘kültür endüstrisi’ ve ‘meta fetişizmi’ kavramları
ile açıklayabiliriz. Teorilerine göre rasyonel insanların toplumla olan
ilişkileri ve bu insanların düşüncelerini baskılayan popüler kültür araçları insanların
irrasyonel kararlar almalarına yol açabilmektedir.
Adorno’ya
göre bizim toplumsal normalleri öğrendiğimiz yer kitle kültürüdür. Otorite
sahipleri, insanlar için belirledikleri ‘normalleri’ kitle kültürü araçlarını
kullanarak halk genelinde yaygınlaştırmaktadırlar. Özellikle modernite çağında
bu araçlarla çok geniş kitlelere hitap edebilmek mümkün hale gelmiştir. Kitle
kültürünün film, radyo ve televizyon gibi geleneksel ve sosyal medya gibi
modern araçları yüzünden kitleler sürekli otorite sahiplerinin propagandalarına
maruz kalmaktadırlar. Kitle kültürü araçları ile neyin güzel olup olmadığı ve
estetik ile ilgili yargılarımız oluşturulduğu gibi siyasetle ilgili
yargılarımız da oluşturulmaktadır.
Adorno Amerika’da 1950’lerde hakim olan
McCarthyism’in faşizme giden yolda bir başlangıç olabileceğinin alarmını
vermekte ve bu otoriterleşmeyi destekleyen kitle kültürü araçlarının Amerikan
demokrasisi için büyük bir tehdit oluşturduğunu öne sürmektedir. Son dönemde
batıda yükselen aşırı/radikal sağ siyaset göz önüne alındığında Adorno’nun
endişelerinin 21.yy da gerçeğe dönüştüğünü söyleyebiliriz.1 Son
dönemde kapitalizm ve liberal demokrasinin içinde bulunduğu bu kriz eleştirel
teorinin varsayımlarına olan ihtiyacı bir kez daha gün yüzüne çıkarmıştır.
Aşırı
sağ siyasetin yükseldiği dönemlerde ‘olağanüstü hal’in gerekçe gösterilerek insan
hakları ve liberal değerlerin yozlaştırıldığını, dini hoşgörüsüzlüklerin ve
siyasi engizisyonların arttığını
1Alex
Ross, ‘The Frankfurt School Knew Trump Was Coming’’, The New Yorker, 5 Aralık 2016
ve
yasal korumanın zayıfladığını görmekteyiz. Kitle kültürü araçları gelenek ve
kurallara uygun davranışları ve itaat kültürünü desteklerken, uyuşmazlıkları
yatıştırmakta, farklı görüştekilerin sesini ise kısmaktadır. Bu yönüyle bu
araçlar ‘diktatörlük modasına(dictatorial fashion)’2 hizmet
etmektedirler.
Aşırı
sağın yükseldiği dönemlerde insanların zihinlerindeki ırkçı, anti-demokratik,
paranoyak ve rasyonaliteden uzak duygu ve düşünceler yükselişe geçmektedir. Çünkü
bu tür dönemlerde kitleler otorite sahiplerinin psikolojik manipülasyonlarına karşı
hassas hale gelmekte, gerçek ile kurgu arasındaki çizgi belirginsizleşmeye3
ve insanlar ‘hakikat ötesi’nde yaşamaya başlamaktadırlar. Adorno kitleleri
hipnoz eden savaş haberleri gibi ırkçı methodların ‘kültür endüstrisi’ olarak
tanımladığı üretim mekanizması tarafından sürekli kopyalanarak yeniden
üretildiğini öne sürmektedir.(seri üretim)
Arzın
talebe bağlı olarak geliştiği klasik liberal ekonomiden farklı olarak artık
arzın talebi belirlediği bu yeni üretim mekanizmasını Adorno ve Horkheimer
‘kültür endüstrisi’ olarak tanımlamaktadır. Seri üretimin gerçekleştiği bu
süreçte alternatifler belirlenmekte ve en çok satan ürüne yönelik reklam ve
kopyalama yapılmaktadır. Ancak insanlar popüler kültür araçlarının kendilerine
sunduğu kolaylıklar ve avantajlar dolayısıyla kültürün bu mekanizma tarafından
üretildiğini, kısıtlı sayıdaki alternatifin burjuvazi tarafından belirlenip
piyasaya sürüldüğünü fark edemez. Çünkü popüler kültür araçları elitlerin
toplum üzerinde kurdukları otoritenin, toplumdaki ekonomik eşitsizliklerin ve
yönetimin başarısızlıklarının üstünü örtmekte ve kitlelerin odaklarını farklı
yerlere kaydırmaktadır. Buradan hareketle söyleyebiliriz ki; kitle kültürü
araçları ile halka pompalanan ırkçı ve ötekileştirici söylemler ve yaratılan
tehdit
2
Alex
Ross, ‘The Frankfurt School Knew Trump Was Coming’’, The New Yorker, 5 Aralık
2016
3
Alex
Ross, ‘The Frankfurt School Knew Trump Was Coming’’, The New Yorker, 5 Aralık
2016
algıları
ile iktidarlar aslında kendi yönetimlerindeki başarısızlık ve otoriterleşme
eğilimlerinin üzerini örtmeye çalışmaktadırlar. Göçmen krizi ve ekonomik krizi
yönetmekte zorlanan Avrupa’da aşırı sağın yükselişini de bu çerçeveden
değerlendirmenin doğru olacağını düşünüyorum.
Popüler
kültür araçlarının aşırı sağcı siyasi liderlerin yükselişe geçmesinde de büyük
payı vardır. Bir iş adamı iken bir televizyon programı sayesinde ünlü olan
Trump’ın Amerikan başkanı seçilmesi bu duruma örnek olarak verilebilir. Dolayısıyla
Trump’ın bir siyasi figür olduğu kadar bir popüler kültür fenomeni olduğunu da
söyleyebiliriz. Geleneksel ve sosyal medya seçim öncesindeki faaliyetleri ile bilinçli
ya da bilinçsiz şekilde Trump’ı çok fazla görünür hale getirerek başkan
seçilmesine katkı sağlamışlardır. Herhangi bir mesaj verme amacı gütmeden rating
oranları daha yüksek olduğu ve Hillary Clinton’dan daha ‘ilginç’ bir siyasi
figür olduğu için medya Trump’ın seçim kampanyalarına geniş bir yer verdi. Yani
aslında medya iki alternatif arasından daha fazla popüler
kültürleştirilebilecek olanı yani Trump’ı seçti. Trump ülkedeki kültür
endüstrisi tarafından bir ‘meta’ haline getirilmiş ve bu metaya gizem katılarak
fetişist bir hale getirilmiştir.
Adorno
insanların kendi rasyonel çıkarları ile uyuşmayan bir siyasi programı
destekleyebildikleri mekanizmaların pek çok türden hile ve kandırmacaya ihtiyaç
duyduğunu öne sürer. *Bu görüşten hareketle seçmenlerde yaratılan bu
fetişizmi bu üretim mekanizmasının bir kandırmacası olarak düşünürsek Trump
gibi ırkçı bir siyasi figürün büyük kitleler tarafından nasıl desteklendiğini anlayabiliriz.
Özetle söyleyebiliriz ki özelde Trump’ın genelde aşırı sağcı liderlerin
ülkelerindeki seçimleri kazanarak iktidara gelmeleri sadece insanların özgür
tercihlerinin bir sonucu olarak değerlendirilemez. Bir anlamda kültür
endüstrisi talebi(seçim sonuçlarını)baştan kendisi belirlemektedir.
4
Alex
Ross, ‘The Frankfurt School Knew Trump Was Coming’’, The New Yorker, 5 Aralık
2016
ZND
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder