21 Şubat 2017 Salı

Louis Althusser’in Yapısalcı Marksist yaklaşımından ''Neden oy veriyoruz?''

 ‘Siyasetle ilgili davranışlarımıza neden ve nasıl karar veriyoruz?’ sorusu Althusser’in cevap vermeye çalıştığı temel sorulardan biridir. Althusser’in yapısalcı Marksist yaklaşımı siyasetle ilgili en temel davranışlarımızdan biri olan oy verme pratiğinin altında yatan dinamiklere de ışık tutmaktadır.
Althusser’in teorisinin merkezinde sınıf mücadelesi yer almaktadır. Althusser sınıf mücadelesinin egemen ideoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları karşısındaki önceliği tezi1)nden hareketle düşüncelerini şekillendirir. Devletlerin ideolojik aygıtları(DİA’lar) ve baskı aygıtları(DBA) aracılığıyla işçi sınıfından burjuvaziye artı değer akışını sürekli kıldığını öne sürer. Devletler DİA’lar aracılığı ile toplumsal yapının temelinde yatan ‘genel sınıf mücadelesini’, egemen ideolojinin aygıtlarında sürdürülen bir sınıf mücadelesi haline getirir. Sürekli egemen ideolojiyi aşılayan DİA’lar aracılığıyla yapı kendisini sürekli yeniden üretmektedir. (üst yapıda yeniden üretim) Althusser’e göre DİA’lar ve DBA’lar aracılığıyla kendisini sürekli üreten yapı bir üst-belirlenim sayesinde tüm  davranışlarımızı kontrol eder ve belirler.
Althusser’e göre siyasal sistemler devletin ideolojik aygıtlarından birisidir. Bu siyasal sistemlerden birisi olan Temsili parlamenter sistemlerde halk iradesi genel oy hakkı sayesinde seçilmiş temsilciler aracılığıyla parlamentoda temsil edilmektedir. Bu sistemde hükumetin bu temsilcilere karşı sorumlu olduğu varsayılır. Bu sistem meşruluğunu seçmen bireyin ‘eşit ve özgür’ bir biçimde temsilcilerini seçebildiği tezi sayesinde sağlar. Bireyler istedikleri partilere oy vererek kendi görüşlerini özgür bir şekilde ifade edebilmektedirler. Zaten siyasal partiler de halkın farklı tercihlerini temsil ettikleri kurgusuna dayanarak kurulurlar.
1Althusser, Louis, İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları Üstüne Not, A.Tümertekin, /(çev.), 1968/2006,İstanbul: İthaki, ss.132
2 Althusser, Louis, İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları Üstüne Not, A.Tümertekin, /(çev.), 1968/2006,İstanbul: İthaki, ss.133-137
Ancak Althusser’e göre bir devletin siyaseti son aşamada egemen sınıfın sınıf çatışmasındaki çıkarları doğrultusunda belirlenir. Bizim verdiğimiz oylarla yönetime gelen devletin başı, hükumet ve bu hükumetlerin emirlerini uygulayan idare (hepsine birden DBA’lar demektedir) aslında egemen sınıfın siyasetini yürütürler ve onların çıkarlarına göre hareket ederler. Althusser’e göre siyasi partiler de egemen sınıfın siyasal ideolojisini, bu sınıfın anayasal kurucu düzenini içinde ‘gerçekleştiren’ devletin siyasal ideolojik aygıtlarıdır.3Althusser parlamentoda bu siyasi partiler arasında yaşanan anlaşmazlıkların sınıflar arasındaki gerçek anlaşmazlıkları yansıtmaktan çok uzak olduğunu öne sürer. Özetle Althusser bize öğretilenden farklı olarak temsili parlamenter sistemlerin DİA’lar aracılığıyla burjuva ideolojisini gerçekleştirmek üzere kurgulandığı tezini savunur. Yani parlementer düzenin bize sunduğu demokrasi, eşitlik ve özgürlük gibi ilkeler egemen sınıfın çıkarları için üretilmiş ideolojik temelli ilkelerdir.
Althusser’e göre mevcut sistem sadece bu türden kurgularla halkı kandırmakla kalmaz bir takım engellemelerle de halkın iradesinin yönetime yansıtılmasına mani olmaya çalışır. Genel oy hakkı düzeninde hile yapılması, birkaç aşamalı seçim, devrimci partilerin yasaklanması, oy pusulasında sınırlı sayıda tercih hakkımızın olması, seçim barajı vs bunlara örnek olarak verilebilir.
Tüm bu anlattıklarıma ve sunulan tercihlerden hiçbirisi beklentilerini tam anlamıyla karşılamamasına rağmen çoğu insan  kendisini bir partiye oy vermek zorunda gibi hisseder. Althusser bu duruma ise pek çok siyasal davranışımızın bir üst-belirlenimcilik süreci tarafından belirlendiği tezi ile açıklık getirir. Althusser egemen ideolojinin aslında aldatmacadan başka bir şey olmayan iki tane bilindik ‘apaçıklığı’ sürekli savunduğunu söyler.
3 Althusser, Louis, İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları Üstüne Not, A.Tümertekin, /(çev.), 1968/2006,İstanbul: İthaki, ss.133 
4 Althusser, Louis, İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları Üstüne Not, A.Tümertekin, /(çev.), 1968/2006,İstanbul: İthaki, ss.133-137
Birincisi: ‘’Toplum bireylerden oluşur.’’ İkincisi ise: ‘’Her birey siyaset alanında istediği düşünceleri ve istediği partiyi seçmekte özgürdür’’. Althusser’e göre bu ideolojiler sürekli özneyi(seçmeni) çağırmaktadır.5 Yani aslında bugün halkın bir ‘apaçıklık’ olarak kabul ettiği seçimler düşüncelerin gücüyle değil de sınıf mücadelelerinin bir sonucu olarak ortaya çıkmışlardır. 5
Halk DİA’ların çeşitli pratikleri sayesinde bu siyasi ideolojilerin ‘apaçıklıkları’na ikna olur. Althussser seçimleri de bir ideolojik aygıt gibi düşünür ve bu ideolojik aygıtın insan hakları, eşitlik, özgürlük gibi konulara vurgu yapan egemen ideoloji tarafından ortaya çıkarıldığını öne sürer.  Althusser’e göre oy verme pratiği çeşitli yasal düzenlemeler ve maddi düzenekleri ile birlikte son derece donanımlı bir aygıt olarak karşımıza çıkmaktadır. Aynı zamanda bu aygıt ideolojik bir aygıttır. Çünkü seçmenler oy vermenin zor kullanılmaksızın kendi kendine işleyen son derece normal bir süreç olduğuna inanır ve oy vermeyi bir vatandaşlık görevi olarak kabul ederler. Yani burjuva ideolojisi tarafından kabul ettirilen oy verme pratiği halk tarafından kolayca benimsenen bir apaçıklık haline gelir. Günümüzde modern devletlerde de oy vermenin kolayca benimsenebilen ve çok fazla sorgulanmayan bir pratik haline gelmesini  bu çerçevede açıklayabiliriz. Bu çerçeveden bakıldığında vatandaşların seçim dönemlerinde siyasi partilere oy vererek aslında bu ideolojik aygıtların bir parçası haline geldiklerini ve yapının kendisini sürekli yeniden üretmesini mümkün kıldıklarını  öne sürebiliriz. Bununla birlikte Althusser’in de ifade ettiği gibi egemen ideolojinin devamını sağlayan seçim gibi ideolojik aygıtların ve egemenlik biçimlerinin bunları hesaba katarak bunların aracılığı ile ortadan kaldırılması da söz konusu olabilir.6 Yani bazı durumlarda genel oy hakkı son kararı burjuvazinın aleyhine olacak şekilde de verebilir. Toplumda azınlıkda da olsa bu bilinçle oy veren insanlar da vardır diye düşünüyorum.
5 Althusser, Louis, İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları Üstüne Not, A.Tümertekin, /(çev.), 1968/2006,İstanbul: İthaki, ss.138
6 Althusser, Louis, İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları Üstüne Not, A.Tümertekin, /(çev.), 1968/2006,İstanbul: İthaki, ss.137-140

7 Althusser, Louis, İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları Üstüne Not, A.Tümertekin, /(çev.), 1968/2006,İstanbul: İthaki, ss.148

20 Şubat 2017 Pazartesi

Politics/Siyaset: Jeremy Bentham'ın Panopticon Modeli ve Modern Türk...

Politics/Siyaset: Jeremy Bentham'ın Panopticon Modeli ve Modern Türk...: Bentham bireysel mutluluğu hedefleyen hedonist felsefesini toplumun geneline uyarlamaya çalışır. Mutluluğu toplum için nasıl maximize ederi...

Jeremy Bentham'ın Panopticon Modeli ve Modern Türk Toplumunda Kullanılagelen Panopticon Araçlarına Örnekler

Bentham bireysel mutluluğu hedefleyen hedonist felsefesini toplumun geneline uyarlamaya çalışır. Mutluluğu toplum için nasıl maximize ederiz sorusunu sorar. Bunun için bireyin ve toplumun mutluluğu arasında bağlantı kuracak bir matematik geliştirir.(Hedonist Calculus).Bu hesaplamaya göre toplumun genelinin mutluluğu artacaksa bireysel mutluluk da artacaktır. Bentham Panoptikon modelin toplam mutluluğu azaltan mutsuz insanların denetlenmesi ve eğitilmesi amaçları için kullanılabileceğini öne sürmüştür.
Bentham daha önce cezaevi olarak tasarlanan bir binanın başka geniş kapsamlı uygulamalar için de elverişli olabileceğini düşünmüştür. Kendisi ‘Panoptikon: Gözün İktidarı’ isimli eserinde  Panoptikon’u ‘Gözetim altında tutulabilecek her tür insanın bulunduğu her tür kuruma uygulanabilen bir yapı ilkesi tasarımı* olarak tanımlamaktadır. Bentham’a göre bu tasarımın uygulanacağı kurumların temel amacı gözetim altında tuttuğu insanları olabildiğince sıkı bir biçimde denetim altında tutmaktır.  Bu tür bir yapı altında insanlar olabildiğince fazla sebeple her an gözetlendiğine inanmalı ya da gözetlenmediğinden emin olamamalıdır. Bu yapının kullandığı disiplin mekanizmalarının ve gösterilen ‘normalin’ dışına çıkanların ise eğitilerek disipline edilmesi gerekmektedir. Gözetim-evi tasarımı nezaret altında tutma, ıslah etme, zorla çalıştırma ya da eğitim gibi farklı amaçlar için kullanılabilmektedir.  Bentham’ın amacı ise toplumu tüm mekanizmaları ile birlikte Panoptikon bir hale getirmektir.  Çünkü Bentham iyi bir yönetimin bu tasarım ile sağlanabileceğine inanır.
Bizzat modern devletlerin kendisini yukarıda sayılan amaçların hepsinin birlikte gerçekleştirilebildiği Panoptikon yönetimler olarak düşünürsek, modern toplumlarda devlet eliyle kullanılan pek çok Panoptikon disiplin mekanizmasının varlığından da söz edebiliriz.
1* Bentham Jeremy, Panoptikon:Gözün İktidarı, B.Çoban ve Z.Özarslan(der.) /(çev.), İstanbul:Su,1787/2008, ss.9
2 Bentham Jeremy, Panoptikon:Gözün İktidarı, B.Çoban ve Z.Özarslan(der.) /(çev.), İstanbul:Su,1787/2008, ss.12,13
Örneğin Bentham eserinde bu tasarımın yeni nesillerin eğitilmesi amacı ile okullarda kullanılabileceğinden söz ediyor. Bu türden bir gözetim sisteminin Türkiye’de özellikle lisans eğitimi öncesi eğitim kurumlarında da var olduğunu düşünüyorum. Bentham gözetim-evi için çıkardığı planda cezaevinin tam merkezinde yer alan bir gözetmen locasından söz etmekte. Küçüklüğümden beri dersliklerimizde tahtanın üstünde duvarın tam merkezine yerleştirilen Atatürk resimleri bana hep bu türden bir gözetleyiciyi çağrıştırmıştır. Sadece dersliklerdeki resimler değil tören alanlarının tam merkezine yerleştirilen büstlerin de benzer bir fonksiyonu olduğunu söyleyebiliriz. Bu türden figürlerle öğrenciler üzerinde sürekli devlet otoritesinin ve ideolojisinin hissettirilmeye, gözetim altında olduğunun hissettirilmeye çalışıldığına inanıyorum. Bu örnekte Bentham’ın ifade ettiği gibi gözetleyici gerçekten orada olmasa bile görünen heryerdeliği(omnipresence)4 yani otoritenin her yerde olma durumu söz konusudur. Bu figürlerin ( resimler, büstler) devletin resmi ideolojisini temsil ettiği gerçeğinden hareketle söyleyebiliriz ki; sürekli bizi gözetleyen ve düşüncemizi disipline eden bu türden bir gözetim- evinde(okullar) devletin resmi ideolojisinden bağımsız düşünmek ve hareket etmek oldukça zor olacaktır. Bu durum Bentham’ın tasvir ettiği cezaevindeki gibi bedensel bir tutsaklık olmasa da zihinsel manada bir tutsaklığın var olduğu anlamına gelir. Bentham da kitabının ‘Okullar’ başlıklı kısmında bu durumu bedenin düşünsel parçasının özgür gelişimine uygulanan aralıksız bir baskı olarak tanımlıyor. Bu türden mekanik bir disiplinle öğrencilerin bir dizi makinalar takımına dönüştürüldüğünü öne sürüyor. 5
3 Bentham Jeremy, Panoptikon:Gözün İktidarı, B.Çoban ve Z.Özarslan(der.) /(çev.), İstanbul:Su,1787/2008, ss.14
4 Bentham Jeremy, Panoptikon:Gözün İktidarı, B.Çoban ve Z.Özarslan(der.) /(çev.), İstanbul:Su,1787/2008, ss.25
5 Bentham Jeremy, Panoptikon:Gözün İktidarı, B.Çoban ve Z.Özarslan(der.) /(çev.), İstanbul:Su,1787/2008, ss.69
6 Bentham Jeremy, Panoptikon:Gözün İktidarı, B.Çoban ve Z.Özarslan(der.) /(çev.), İstanbul:Su,1787/2008, ss.67-75

Bentham kitabında gözetlenen insanların kendilerini her zaman gözetim altında gibi hissetmelerinin önemli bir nokta olmasına rağmen asıl önemli olan şeyin mümkün olan en geniş zaman diliminde her bir kişinin gerçekten gözetim altında tutulması olduğunu söylüyor. Bunun gerçekleşmesi için ise gözetmenin talimatlarını uygulattıracak kişilere de ihtiyaç vardır. Cezaevi örneğinde gözetimciye ek olarak yardımcı gardiyanlar, hizmetliler ve her türden düşük rütbeli görevlilerden de söz edilmektedir. Bu kişileri gözetimcinin denetim altındaki kişilere yönelik talimatlarını uygulayan kişiler olarak düşünürsek benzer bir sistemin eğitim kurumlarında da olduğunu öne sürebiliriz. Devletin resmi ideolojisini gözetimci gibi düşünürsek, bu ideolojinin eğitim sisteminde sürekli uygulanmasını sağlayan bakanlık, müfettişler, okul yönetimindeki kişiler ve ders hocalarını da gardiyanlar olarak düşünebiliriz. Tıpkı mahkumlar gibi bu gardiyanlar da gözetimcinin denetimine tabidir ve bağımsız hareket edemezler.
Bentham’ın gözetim evinin planını sunduğu kısımda bahsettiği bir tür ses aygıtı olan metal tüp de bana tüm eğitim kurumlarının uymak zorunda olduğu ortak müfredatı hatırlattı. Bu tüpler sayesinde cezaevinde talimatlar aynı anda uzaktan herkese verilebilmektedir. Bu tüplerin aynı anda eğitmenlerin hücrelere seslenmesinden kaynalanacak karmaşayı engellediği gibi; ortak müfredat ve eğitim politikalarının tek bir merkez tarafından belirlenmesi(MEB) de eğitim kurumlarında benzeri bir karmaşanın ve çok sesliliğin önüne geçmektedir.
Bentham kitabının ‘’Tahliye Olan Kişilere İlişkin Madde’’ başlıklı bölümünde bu mahkumların gözetim-evlerinden çıktıktan sonra da aynı bağımlılık ilişkisini sürdüreceklerini öne sürmekte. Öğrencilerin lisans öncesi eğitimlerini tamamladıktan sonra bu eğitim kurumlarında aldıkları ideolojik eğitimin etkisinden kolay kolay çıkamama durumlarının da bu duruma örnek teşkil edebileceğini söyleyebiliriz.
 7 Bentham Jeremy, Panoptikon:Gözün İktidarı, B.Çoban ve Z.Özarslan(der.) /(çev.), İstanbul:Su,1787/2008, ss.15,23-25,49,
 2) Bu türden heykeller, anıtlar, resimler sadece eğitim kurumlarında değil diğer kamu kurumlarında ve şehir merkezlerinde, şehir meydanlarında da sıklıkla karşımıza çıkmaktadır. Aslında köy yaşamı ile kıyaslandığında şehir hayatının kendisini gözetim-evi modeline örnek olarak düşünebiliriz. Bu türden figürler ve devlet binalarının varlığı şehirli insan üzerinde devlet otoritesini ve gözetimini sürekli hissettirmektedir. Buna ek olarak gelişmiş ulaşım ve iletişim ağlarını da devletin Panoptik disiplin mekanizmaları olarak düşünebiliriz. Bu ağlar modern devletlerin merkezileşme amaçlarına hizmet ederler. Bu ağlar sayesinde kırsal alana kıyasla devlet büyük şehirlerde yaşayan insanların hayatını çok daha rahat bir şekilde denetim/gözetim altına alabilmektedir. Örneğin bir kişi bir suç işlediğinde bu ağların gelişmiş olması sayesinde devletin güvenlik güçleri hızlı ve kolay bir şekilde kişiyi nezaret altına alabilir. Benzer şekilde şehirde yaşayan insanların devlet denetiminde olan iletişim ağlarını(internet, cep telefonu vs.) daha yoğun bir şekilde kullandıkları için devlet tarafından oldukça sıkı bir şekilde gözetlendiklerini söyleyebiliriz.
3)Modern toplumlarda siyasal partilerin de devletler tarafından Panoptik disiplin mekanizmaları olarak kullanıldıklarını düşünmekteyim. Siyasi parti teşkilatları hem kendi üyeleri üzerinde hem de halkın geneli üzerinde bir panoptik etki yaratmaktadırlar. Partilerin ideolojileri farklı olsa da hepsi modern devletin/sistemin sürekliliğini sağlayan araçlar gibi düşünülebilir. Modern devletler siyasi partiler ve bu siyasi partilerin ideolojileri aracılığıyla vatandaşlarını kontrol edebileceği gruplara ayırarak sürekli gözetim altında tutuyor ve disipline ediyor. Parti aidiyeti olan ve kendi kimliğini bir parti aidiyeti ile tanımlayan vatandaşlar devlet tarafından kolaylıkla denetlenebilmekte ve devlet için bir tehdit unsuru olmaktan çıkmaktadır. Yani Panoptik yönetim anlayışını benimseyen devleti vatandaşlarını kontrol altında tutmaya çalışan bir ahtapot gibi düşünürsek, siyasi partiler ve teşkilatlarını bu ahtapotun kolları gibi düşünebiliriz. Çünkü bu teşkilatlar devletin hayatımızın hemen tüm alanlarına nüfuz edebilmesini mümkün kılmakta ve aslında devletin bu denetim/gözetim fonksiyonunu işlevsel hale getirmektedir.
  Özellikle parti teşkilatlanmalarının çok kapsamlı olduğu ülkemizde şehrin oldukça merkezi yerlerine inşa edilmiş ve oldukça büyük parti genel merkezi binaları insanlarda denetlendikleri ve gözetlendikleri hissini uyandırabilmektedir. Bu parti binalarını cezaevi örneğindeki gözetmen localarına benzetebiliriz. Bu binalar ve teşkilatlanmalar aracılığıyla partilerin ideolojileri ve otoriteleri toplumsal yaşamın her alanında hissedilebilir hale gelmiştir.(omnipresence) Siyasi partiler teşkilatları aracılığıyla sürekli siyasal tercihlerimiz üzerinde bir baskı kurmakta ve bizi bir siyasal tercih yapmak zorunda bırakmakta, toplumsal normalin bu olduğuna inandırmaktadır
Toplumdaki her yaştan her kesimden tüm insanlara hitap etmek için düzenlenen parti programları sadece üyelerinin ve vatandaşların hayatını disipline etmek için planlanmamıştır. Bentham’ın da ifade ettiği gibi bu  teşkilatların toplumu eğitme, ıslah etme gibi bir fonksiyonları da vardır. Özellikle parti mensuplarının küçük yaşlardan itibaren parti tabanından yetiştirildiklerini görmekteyiz.