GİRİŞ
2003 senesinde
ABD’nin ve Birleşik Krallık’ın önderliğinde oluşturulan Çokuluslu Koalisyon
Kuvvetleri’nin Irak’ı işgali üzerine Saddam direnmek yerine kaçarken, Irak
ordusu ise teslim olma yoluna gitti. İşgalden sadece iki ay sonra başkan Bush
ABD’nin ve müttefiklerinin zaferini ilan etti. Ancak bu zafer heyecanını kısa
bir süre yaşayabildiler. Çünkü zafer ilanından sadece birkaç ay sonra ABD’ye
yönelik direniş hareketleri baş göstermeye başladı. İşgal sonrası başlayan
çatışma ve direnişin ilk dönemleri olarak düşünebileceğimiz 2004 ve 2005
yıllarında ABD kuvvetleri hedef alındı. Bu dönemden sonra ise ABD kuvvetleri
büyük oranda üslerine çekildi. Ancak direnişçi gruplar ile ABD işgal kuvvetleri
arasındaki çatışma zamanla Irak’taki çeşitli gruplar arasında devam edecek olan
kanlı bir iç savaşa dönüştü. Ülkedeki hassas dinamikleri harekete geçirerek
ülkeyi bir iç savaşa sürekleyen müttefikler ise belli bir aşamadan sonra ülkede
devam etmekte olan iç savaşı sadece izlemekle yetindiler.
İşgalin benim
raporumun konusunu da ilgilendiren bir diğer önemli sonucu ise ülkedeki merkezi
askeri ve sivil bürokrasiyi yerle bir etmiş olmasıdır. Bir başka deyişle işgal
Irak’ı adeta yönetilemez bir ülke konumuna düşürdü. İşgal sonrası Irak ordusu
ve polisinin dağıtılması, sosyal hizmetleri halka ulaştırmak için görevli olan
sivil bürokrasinin yok edilmesi gibi durumlar Irak’ta büyük bir iktidar
boşluğunun ortaya çıkmasına sebep oldu. Oluşan bu güç boşluğu ise ülkede başlayacak
kaosun en önemli sebebi olacakdı. İktidar açlığı içinde olan halk bu kaos
ortamında belli dönemlerde Saddam iktidarını dahi arar hale gelmişti. Çünkü
halkın güvenliği ve insani ihtiyaçları karşılanamaz hale gelmişti. Dolayısı ile
ABD’nin bu operasyonun Irak halkına barış, huzur ve özgürlük getireceği
iddialarının temelsiz olduğu da anlaşılmış oldu.
ABD ülkedeki iç
savaşı sonlandırmak adına çeşitli seçenekler üzerinde durmasına rağmen sonuçta
hazırlanan anayasa ile Irak’ın son derece gevşek bir federalizm halinde
yönetileceği karara bağlandı. Ortaya çıkan siyasi tabloya baktığımızda ülke
içindeki farklı güçlerin siyasi ve coğrafi olarak adil bir temsilden uzak
şekilde de facto yönetildiklerini görmekteyiz. Kısacası; ilk başta ABD için bir
rejim değişikliği anlamına gelen Irak işgali, sonrasında ABD açısından çok
masraflı bir hale geldi ve işgal sonrasında zorlu bir devlet inşası süreci
başladı.
Bu devlet
inşası sürecinde gerçekleşen gelişmeler ise Irak’ta Şii İslami partilerin
yükselişe geçmesi için hukuki, toplumsal ve siyasi açılardan uygun bir altyapı
oluşturdu. Dolayısı ile 2003 sonrası dönemde bu partilerin nasıl yükselişe
geçtiğini ve bu partilerin yeniden şekillendirilen Irak siyasetinde oynadıkları
rolü anlayabilmek için öncelikle bu partilerin yükselişe geçtiği dönemde
Irak’da şekillenen siyasi süreci anlamak gerekir.
Bu çalışmada işgal sonrası dönemde Irak siyasetinin nasıl
şekillendirildiği ve yeniden yapılandırılan siyasi sistemde Şii İslami partilerin
nasıl yükselişe geçtiği ele alınacak, 2003 sonrası dönemde bu partilerin Irak
siyasetinde oynadıkları rol karşılaştırmalı bir biçimde izah edilecek ve bu
partiler arasındaki benzerlik ve farklılıklar üzerine bir takım çıkarımlar
paylaşılacaktır.
1 SETA, Irak Siyasetini Anlama
Kılavuzu, 2013, s.13-17, s.17-30, s.57-77, s.149-159
ÖZET:
Irak’ta 2003 işgali sonrası
başlayan süreçde Irak’ın her açıdan yeniden inşa edilmeye başlandığını
görmekteyiz. Dış güçlerin doğrudan etkisi ile şekillenen bu süreçte Şii
hareketlerin yükselişi geçtiğini ve Irak’ta toplumsal, siyasi ve hukuki alanda
hakimiyeti ele geçirmeye başladıklarını görmekteyiz. 2003 sonrası dönemde Irak
siyasetini büyük oranda şekillendiren ve yönetimde rol almaya başlayan dört
temel Şii İslami parti( İslami Dava Partisi, Irak Yüksek İslam Konseyi, Sadr
Grubu, İslami Fazilet Partisi) Şii İslami bir gelenekden geliyor ve Saddam
rejimi karşıtlığı temelinde birleşiyor olsalar da tek bir çatı altında
birleşememiş ve Irak siyasetinde farklı çizgiler takip etmişlerdir.
İşgal sonrası
Irak’da Şekillenen Siyasi Süreç
Şii Araplar
Irak nüfusunun yaklaşık yüzde 60’ını oluşturmaktadır. Şii gruplar 1963-2003
döneminde Irak’ta hüküm süren Baas Rejimi tarafından sürekli baskı ve sindirme
politikalarına maruz bırakılmışlardır.
Bu baskılar
İran İslam Devrimi’nden sonra ise giderek artmaya başlamıştır. Baas partisi döneminde siyasi partilerin etkinlik
alanları sınırlandırılmış, bu partiler etkinliklerini yer altında ya da yurt
dışında sürdürmek zorunda kalmışlardır. 2003
işgalinden sonra ise devletin siyasi parti oluşumu veya işleyişine dair
otoritesi tamamen ortadan kaldırılmış ve her türlü siyasi oluşumun yeni
parlamentoda temsili mümkün kılınmıştır. ABD işgali sonrası Irak
parlamentosuna 300’den fazla siyasi oluşum girmiştir. 2005’te hazırlanan Irak daimi anayasası ile çok partili bir siyasi
hayat öngörülmüştür. Bu süreçte yasaklanan tek parti ise Baas Partisi
olmuştur.
2003 yılında
gerçekleşen ABD işgali etnik, mezhebi, dini, siyasi ve ekonomik dinamikleri
harekete geçirdi. Bu raporun konusunu da ilgilendiren bu kontrolsüz değişimin
siyasi hayatta da güçlü yansımaları oldu. 2005
sonrası Irak’ta başlayıp günümüze değin devam eden siyasi süreç büyük oranda
etnik-mezhepsel dinamikler üzerinden şekillenmiştir. 2005’ten sonra Irak
parlamentosuna giren partilerin ve siyasetçilerin genelde etnik ve mezhepsel
hassasiyetler ve aidiyetler üzerinden politikalar ürettiklerini görmekteyiz. Bu
durum Irak’ın her yönden yeniden inşa edilmesi için başlatılan hassas sürecin
önündeki en büyük engel haline gelecek ve bu yöndeki çalışmaları
zorlaştıracaktır. Maalesef Irak’ta işleyen bu süreç sağlıklı bir şekilde
sürdürülemeyecek ve Irak şiddet, kaos ve istikrarsızlıkla uzunca süre
bocalayacağı kısır bir döngünün içine girecektir.
Bugün Irak’ın sürekli bir istikrara kavuşamasının önündeki
en büyük engel siyasi aktörlerin etnik-mezhebi farklılıklara yaslanarak siyaset
yapmalarıdır. Iraklı siyasetçiler maalesef
kendi kimlik ve aidiyetlerini aşarak, bir ‘’Iraklı’’ üst kimlik oluşturma
olgunluğuna erişememişlerdir. Ancak ben siyasilerin bu tutumlarını tamamen tabanlarından
gelen talepler ve izlenimler doğrultusunda şekillendirdiklerini düşünmüyorum.
2Çetinsaya,
Gökhan, Özhan, Taha, İşgalin Altıncı Yılında Irak, 2009, s.12-84
Bence yaşanan
şiddet sarmalının halklar arasında da etnik-sekter kimlikleri
belirginleştirmesine rağmen şiddetten ve kaostan usanmış Irak halkının önemli
bir kısmı artık etnik ve mezhebi ayrılıklar üzerinden siyaset yapılmasının
Irak’ın geleceği için ne denli tehlikeli olduğunun farkında.Halkın büyük bir
kısmı uzlaşıdan yana yeni bir siyasi dil kullanılmasını istemekte. 2010
seçimleri bu argüman için çok sağlam bir kanıt niteliğindedir. 2010
seçimlerinde etnik-mezhebi şablonu bir nebze aşma ihtimali olan hareketi
Iraklılar seçimlerden birinci çıkarmışlardır. Bence ülkede keskin bir şekilde ortaya çıkıp, devam eden
etnik-mezhepsel ayrışma sadece Irak’ın kendi iç dinamiklerinin ortaya çıkardığı
bir sonuç değildir. 2003 işgali ile başlayan Irak’ın yeniden inşası
sürecinde Irak sürekli olarak bölgesel ve küresel güçlerin müdahalesine maruz
kalmıştır. Dış güçler Irak’ta kendi çıkarlarına hizmet edecek yeni bir düzenin
inşası için kendi aralarında zorlu bir rekabet içine girmişlerdir. Şüphesiz
bugün Irak’ta devam etmekte olan savaşın en önemli taraflarından biri de İran’dır.
İran, Irak toplumu ve siyaseti üzerindeki
etkisini Irak’daki çeşitli şii islami hareketler, yapılar ve oluşumlar
üzerinden devam ettirmektedir. Bu etkinin zaman zaman dönemsel şartlara
bağlı olarak artıp azaldığını görmekteyiz.
2003 sonrası dönem ise Irak’ta Şii islami hareketlerin ve İran etkisinin gözle
görülür biçimde arttığı bir dönemdir. Bölgesel ve küresel bazı aktörler ise
Irak’ta artan İran nüfuzundan rahatsız olmuşlardır.
İran’ın
Irak’taki emellerine mani olmak için bu ülkeler de kendi çıkarları
doğrultusunda Irak’taki istikrarsızlık ortamını derinleştirip, devam ettirecek
politikalar takip etmekten kaçınmamışlardır.
Kısacası; bölge dinamikleri ve bölgedeki rekabet ilişkileri Irak içindeki
yeniden yapılanma süreci üzerinde doğrudan etkiye sahip olmuştur ve olmaktadır.
2005 yılının
Ocak ve Aralık aylarında Irak’ta yapılan seçimler ve Ekim ayında yapılan
referandum, Irak’ta uzun zamandan beri ilk defa demokratik ortamda gerçekleşmiş
olmaları bakımından oldukça önemlidir. Bu
seçimler sonucunda Şii Araplar oy çoğunluğunu sağlayarak ülke siyasetine
damgasını vurmuşlardır. Bakıldığında bu seçim sonuçlarının Irak’ın etnik ve
sekter yapısını yansıttığı söylenebilir. Bu seçimler sonrasında ortaya çıkan
yeni dengeler, Irak siyasetinin gelecekte nereye evrileceğini göstermesi bakımından
son derece önemlidir. Gerçekleşen iki seçimin ve bir referandumun sonuçlarına
ve sonrasında yaşanan gelişmelere bakarak, artık etnik-sekter siyasetten geriye
dönüşün neredeyse imkânsız hale geldiği söylenebilir. Halkın artık bir üst
kimlik olan ‘Iraklı’ kimliği altında buluşamayacağı belli olmuştur. Yeni anayasada öngörülen federal sistem de etnik-sekter
siyaset çizgisini daha da sağlamlaştırmıştır. Çünkü mevcut anayasal ve
federal sistem gerçek gücü bölgelerde toplamaktadır. Bu durum zaman içinde
merkezi daha da zayıflatarak, mevcut etnik-sekter ayrışmanın artmasına yol
açacaktır. Irak siyasetinde işgal sonrası dönemde etnik-sekter kimliklerin ön
plana çıkmasında ve derinleşmesinde,
3Katzman,
Kenneth, Iraq:Politics, Elections, and Benchmarks, December, 2009, s.1-11
1)
Saddam döneminde
sürgün edilen Şii politikacıların işgal sonrası dönemde ülkeye geri dönmeleri
ve Irak siyasetindeki ağırlıklarının artması,
2)
Ülkede süregelen şiddet
ve kaos,
3)
Saddam rejimi
süresince uygulanan baskıcı politikalar sonucu derinleşen etnik-sekter
ayrılıkların yansımalarının işgal sonrası dönemde de görülmesi,
4)
ABD’li yetkililerin
işgalin ilk zamanlarından itibaren siyasi pozisyonları etnik-sekter bir çizgide
dağıtmaları.
5)
Güvenlik güçlerindeki
Şii Arap ve Kürtlerin Sünni Araplara karşı kullanılması
gibi faktörler
etkili olmuştur.
Irak’ta zamanla
her şeye rağmen işgalden hemen sonraki yıllarla kıyaslandığında farklı
kesimlerin iktidar paylaşımı ve uzlaşma temayüllerinin arttığını görmekteyiz.
Bu durum, farklı etnik-sekter grupların kendi tercihleriyle de ilgili olmakla
beraber, büyük ölçüde Amerika’nın taraflar üzerindeki baskısı ve arabuluculuğundan
kaynaklanmaktadır. ABD özellikle 2005
Sonbaharından başlayarak, güvenlik sorununu çözme, ülkede istikrarı sağlama ve
barışı tesis etme adına etnik-sekter taraflar arasında siyasi bir uzlaşı tesis
etme yoluna gitmiştir.
Bu doğrultuda;
1)Sünnilerin
Aralık 2005 seçimlerine katılımının teşviki,
2) Seçimler
sonrası oluşan yeni siyasi sürece entegrasyonlarının sağlanması
3) Takip eden
süreçte Sünnilerin de ortak olduğu bir koalisyon hükümetinin kurulması,
4) ABD
yönetiminin Maliki Hükumeti için 18 kadar ölçüt belirlemesi. (Anayasada Sünnilerin
istediği doğrultuda çeşitli değişikliklerin yapılması, Baassızlaştırma
yasasının gözden geçirilmesi ve Petrol yasası bu ölçütlerde değinilen
hususlardan bazılarıdır.)
5) ABD yukarıda
sayılan ölçütlerin siyasi uzlaşmayı kolaylaştıracağını düşünmüş ve Irak’a
yaptığı mali yardımın sürdürülmesini de bu ölçütlerin yerine getirilmesi
şartına bağlamıştır.
6) 2008 Ocak ve
Şubat aylarında Cezaevlerindeki tutuklulara ve işlerinden çıkarılan eski Baas
mensuplarına yönelik iki yasanın kabul edilmesi,
7) Irak’ta barış,
uzlaşma ve istikrara katkıda bulunacağı düşünülen yeni bir mahalli idareler
yasasının çıkarılması gibi adımlar atılmıştır.
Bu politikaların sonucu olarak Sünni Araplar
siyasi sisteme kısmen entegre edilebilmişler ve bazı radikal gruplar dışında
silahlarını bırakmışlardır. Yani Şii-Sünni iktidar mücadelesinin şiddeti
azalmıştır. Ancak bu mücadelenin tekrar şiddetlenerek bir iç savaşa dönüşmesi
de muhtemeldir. Çünkü bu iç savaşı tetikleyecek çoğu dinamik hala varlığını
sürdürmektedir.
İşgal sonrası Irak’da
İslamcı hareketlerin Yükselmesi
Irak’ta işgalle birlikte başlayan süreçte siyasi bir güç
olarak İslamcılığın etkisinin arttığını görmekteyiz.
Bu süreçte yaşanan siyasal gelişmeler ve seçmenlerin oy verme davranışları
incelendiğinde bu sonuca varmak mümkündür. Bu siyasi İslamcı anlayış mezhep
ayrımı olmaksızın hem Sünni hem de Şiiler arasında hakim olmuş ve günümüzde de
olmaktadır.
İşgal Sonrası
Dönemde Şii İslami Hareketlerin Irak Siyasetinde Ağırlığının Artması
2003 yılında
ABD’nin Irak işgali ile birlikte Şiî toplumun Baas yönetimi karşısında
sürdürdüğü muhalefet ve yönetimin Şiilere yönelik uyguladığı baskı sona ermiş
oldu. Bu işgal, özellikle Irak’ta Şiî
toplumun siyasal serüveni açısından bir dönüm noktası niteliğindeydi. İşgalden
sonra Irak’ta başlayan devlet inşası süreci ve bu süreçde yaşanan gelişmeler
Irak’da Şii İslami hareketlerin yükselişine temel hazırlamıştır. İşgalden hemen
sonra sürgündeki Şii İslami Parti liderlerinin Irak’a geri dönmeye başlaması
ile hızlanan yeni süreçte ABD’nin Şii siyasi gruplarla işbirliğine gittiğini
görmekteyiz. Çünkü ABD savaş öncesinde sürgündeki liberal ve batıya yakın Şii
Arap liderlerle ilişki içindeydi ve savaş sonrası Irak’ta bu grupların etkin
olmasını planlamıştı. Ayrıca, Şii siyasi gruplar ABD’nin Irak’ı işgal edip Baas
iktidarını devirmesinde önemli rollere sahipti.
ABD’nin yeni
süreçte Irak’ta Şii Araplarla işbirliğine gitmesinin bir diğer nedeni de
ABD’nin Irak’ta oluşturmayı düşündüğü geçici yönetimde bütün fikirlerin
temsilini arzu etmesine rağmen Sünnî kesimin ABD boyunduruğuna razı olmaması ve
muhalefet etmesidir. Bu da hiç şüphesiz Şii toplumunu avantajlı hale
getirecektir.
Kısacası, Yeni
Irak anayasasının öngördüğü federal ve demokratik bir süreçte Irak, Şii
Arapların merkezî hükümete ve dış politikaya hâkim olduğu bir ülkeye dönüştü.
Yeni Irak’da işgal güçlerinin desteğiyle siyasal ve kültürel yapıda etkinliğini
artıran Şii toplum Irak siyasetinde ön plana çıkmaya başladı.
Bu süreçde
Sünnîler ise genellikle sistemin dışına itildi. Şii siyasi grupların günümüzde de
hala siyasal, kültürel ve ekonomik yapıda bu üstün konumlarını sürdürmekte
olduklarını görmekteyiz.
2003 Sonrasında
başlayan yeni süreçde Irak Siyasetinde Rol Oynayan Dört Temel Şii İslami Parti
ve Bu Partilerin Arasındaki Benzerlik ve Farklılıklar Üzerine Yorumlar
İslami Dava Partisi
Kuruluşu ve Kuruluş Amacı
1950’li ve 60’lı yıllar Irak
siyasetinde seküler Arap milliyetçiliği ve sosyalizmin etkilerinin yoğun
biçimde hissedildiği yıllardır. Bu dönemde Irak Komünist partisi bilhassa
güneydeki Şiiler arasında popüleritesini artırmıştır.
4Akoğlu,
Muharrem, Irak’ta Şii Varlığı, 2013, s.404-425
Bu akımlara muhalif bir hareket olarak ortaya
çıkan ve kuruluş aşamasında Hareketi Tağyîriyye veya Hareketi İnkılâbiyye
olarak da tanımlanan İslâmî Dava Partisi, 1957 yılında Necef merkezli Şiî
ulemanın öncülüğünde kurulmuştur.
Irak’taki en eski organize siyasi
Şii hareketi olarak bilinen bu parti, yeni bir siyasi uyanış ve hareket
oluşturmayı hedeflemiştir. Çünkü bu hareketin sempatizanları içinde
bulundukları dönemde Irak’ta dinin sosyal, siyasi ve düşünsel alandaki
etkisinin zayıfladığına inanmaktaydılar. Bu doğrultuda, hareket içindekiler
Irak’ta İslam’ın bir dünya görüşü ve ideolojik duruş şeklinde yeniden ihya
edilmesini hedeflemiştir.
İdeolojisi, Değerleri ve Temel
Amaçları
İDP, benimsediği değerleri
özgürlük, eşitlik ve adalet olarak özetlemiştir. Partinin açıkladığı temel
amaçlara bakıldığında ise; Irk ve mezhep fark etmeksizin bütün Iraklıların
partisi olma ve Toplumsal barış ve eşitliği sağlamak adına İslam’ın özünde olan
ılımlılık ve ilerleme hedefleri özellikle ilgi çekmektedir.
Hareketin ve partinin önde gelen
liderlerinden biri olan Şii din adamı Muhammed Bakır el-Sadr hareketin temellerini atan kişidir. Geniş
kesimlerce bir felsefeci ve siyasi düşünür olarak da kabul edilmektedir.
Hareket Muhammed Bakır el-Sadr’ın öncülüğünde komünistlere rakip yeni bir
İslamcı söylem olarak ortaya çıkmıştır.
Kurucularının büyük çoğunluğu din
adamlarından oluşan İDP , İslami bir pencereden bakarak modern dünyayı
kavramaya çalışmış ve modern ideolojilerin gündeme getirdiği sorunlara yine
İslami çerçevede cevaplar aramaya çalışmıştır. Bu hareket komünizm karşıtı bir
hareket olarak ortaya çıksa da ideolojisi Marksist teorilerden de etkilenmiş ve
ortaya attığı yeni İslamcı söyleme Marksist teorinin bazı temaları da dahil
edilmiştir.
Bunun yanında, hareketin ümmetin velayeti’ yani halkın
yönetimi anlayışına dayalı bir siyasi
ideolojiyi benimsediğini görmekteyiz. Muhammed Bakır el-Sadr hareketin bu
siyasi ideolojisine yön veren kişi olmuştur.
Kuruluşundan Bu Yana Benimsediği
Siyasal Tutum ve Irak Siyasetindeki Yeri
İDP kuruluşunun ilk dönemlerinde
kamuoyuna yönelik yaptığı açıklama, bildiri, yayınlar ve düzenlediği
kampanyalar aracılığı ile Irak siyasetinde oldukça faal bir tutum
benimsemiştir. Irak’ta o dönemdeki mevcut şartların İDP’nin aktif siyasetinin
önünü açtığını söylemek mümkündür. O dönemde 1958 darbesi ile iktidara gelen Devlet
Başkanı General Kasım’ın geniş bir toplumsal meşruiyet arayışı içine girdiğini
görmekteyiz. Bu arayış doğrultusunda ülkedeki çeşitli etnik, dini ve siyasi
gruplarla diyalog içinde olmaya önem göstermiş ve farklı siyasi yapılanmaları
birbirlerine karşı dengeleme şeklinde bir strateji içinde olmuştur. Bu durum da
İDP’nin faaliyetlerinin önünü açmış ve partinin Irak siyasetindeki ağırlığını
artırmıştır.
5A
History of Iraq’s Islamic Dawa Party, Interview With Lowy Inst. for Intl.
Policy's Dr. Rodger Shanahan, Ağustos 2012
İDP’nin Irak siyaseti için önemli
olan 1963 darbesine yönelik tutumuna bakacak olursak; partinin Kasım’a karşı yapılan bu darbeyi
desteklediğini ve Komünistler’e cephe açan yeni Abdüsselam Arif rejimine de
destek verdiğini görmekteyiz. Çünkü General Kasım Nasırcı Pan-Arabistler ve
Baasçılara karşı denge unsuru olarak Komünistler ile iyi ilişkiler geliştirme
yoluna gitmiştir. Bu da İDP’nin General Kasım’a tepki duymasına yol açmıştır.
1963 darbesinden sonra başlayan yeni dönemde de iktidarın Şii oluşumların
faaliyetlerine müdahil olmamayı tercih etmesi İDP’nin işini kolaylaştıracaktır.
1970’li yıllara bakıldığında; Irak’ta
Baas iktidarının Şiî âlimler üzerinde ciddi baskılar kurduğunu görmekteyiz. Bu
sebeple İDP de Baas Partisi’ne karşı şiddet içerikli tepkisel kitle eylemleri sergilemeye
başladı. Bunun üzerine partinin lider kanadı için 1974 yılında Irak Devrim
Mahkemesi idam kararı çıkarmıştır. Bu idamlar partide önemli kayıplara sebep
olmuştur. Irak Devrim Mahkemesi partinin bütün üye ve sempatizanlarını kapsayan
daha geniş çaplı bir idam kararını ise 31 Mart 1980 tarihinde açıklamıştır. Bu
karar kapsamında idam edilenlerin içinde partinin ruhani lideri Muhammed Bakır
Es-Sadr ve kız kardeşi de vardır. İdam kararlarının nedenine bakacak olursak; İDP
1979 İran Devrimi’ne yönelik bir kutlama mesajı yayınlamış takip eden süreçde
de İranlı Şiîlerin gerçekleştirdiği devrimden cesaret alarak Baas iktidarına
karşı muhalefetini oldukça açık bir şekilde ortaya koymaya başlamıştır. Bardağı
taşıran son damla ise İDP’nin 1980 yılında Irak Dışişleri Bakanı Tarık Aziz’e
düzenlediği suikast girişimi olmuştur. 1980 yılında alınan idam kararları ile
İslâmî Dava Partisi mensupları açısından idam, sürgün ve işkence dönemi de
başlamış oldu.
İran’a sınır dışı edilen
30.000’in üzerinde Şii olması olayın vehametini gözler önüne süren somut bir
veri olmuştur. Devrim Yürütme Konseyi’nin çıkarttığı bir kararla ise İslâmî
Dava Partisi’ne üyeliği tespit edilen kişilerin idama çarptırılacağı karara
bağlanmıştır.
İDP’nin Kuruluşu Ardından
Gerçekleşen Tarihsel Süreci İçerisinde Geçirdiği Dönüşümler
İstikrarsızlıklarla dolu Irak
siyasetinde İDP’nin de Irak’daki bazı önemli gelişmelere paralel olarak ciddi
dönüşümler geçirmesi kaçınılmaz olmuştur. Bu keskin dönüşümlere İDP’nin 1970’li
yılların ortasında reformist bir örgütten devrimci bir harekete evrilmesi ve Kuveyt
ve Lübnan gibi ülkelerde Amerikan hedeflerine saldırılarda bulunması örnek
olarak gösterilebilir. İran ile
yakınlığı: 1980’li yılların sonlarına doğru İran otoritesinden uzaklaşarak
ABD ve İngiltere’ye yakınlaşması, bu tutumuna paralel olarak Irak Savaşı öncesi
ABD ile görüşmeler gerçekleştirmesi de yine geçirdiği en temel dönüşümlerden
biridir. Bir diğer örnek ise; önceki zamanlarda daha çok etnik-sekter ayrımlar
üzerinden politikalar geliştiren İDP’nin Saddam sonrası dönemde ülke bütünlüğünü
sağlamak amacıyla merkeziyetçi, birleştirici ve milliyetçi bir yapı ortaya koymasıdır.
Yöntemi:
Şii nüfusun yoğun olduğu bölgelerde etki alanını genişletmeye çalışan İDP teşkilatlanmasını
gizlilik esası üzerine oturtmuştur. Bazı araştırmacılar özelde İDP’nin genelde
modern Şii siyasi hareketlerinin siyasi teşkilatlanma ve seferberlik
stratejilerinin Komünist siyasi hareketlerden esinlenmiş olduğunu iddia
etmektedirler.
6Iraq:
Description of the Islamic Dawa Party since the fall of Saddam Hussein, Birleşmiş
Milletler, 1 Nisan, 2004, http://www.unhcr.org/refworld/country,,IRBC,,IRQ,,41501c2215,0.html
Lobicilik faaliyetleri: İdam
cezalarından sonra Dava Partisi’nin liderleri ve pek çok mensubu İran ve Suriye
başta olmak üzere çeşitli ülkelere kaçmışlardır. 1980’lerin sonunda ve 90’ların
başında ise parti üyeleri Avrupa ve Amerika’ya yerleşmişler ve çalışmalarını bu
ülkelerde sürdürmüşlerdir. 1990’lar boyunca parti yine Irak’taki Baas Rejimi
baskısı dolayısı ile siyasi faaliyetlerini sürdürememiş, İran ve Londra olmak
üzere iki merkezden yönetilmiştir. İDP bu dönemlerde sürgündeki diğer muhalif
gruplarla işbirliği içinde ortak
çalışmalar da yürütmüştür. İslâmî Dava Partisi Irak’taki diğer Şiî gruplar gibi
özel bir ordu kurmak şeklinde askerî faaliyete yönelmemiş ve meşru çerçevede
kalarak siyaset alanında etkin olmaya gayret etmiştir. Bu yöndeki gayretleri
boşa gitmemiş ve iktidara ulaşmayı başarmıştır.
2003 İşgaline Yönelik Tutumu
Bakıldığında 2003 işgalinin bu
partinin lehine sonuçlar ortaya çıkardığını söylemek mümkündür. Çünkü bu
işgalle parti Irak’ta iktidara ortak olmaya başlamıştır. Ancak yine de parti
işgali resmi olarak desteklememiş ve Baas rejiminin dış müdahale olmadan iç
dinamikler ile yıkılması gerektiğinin üzerinde durmuştur. Bu tutumunun sebebini
ılımlı bir tutum sergilemek istemesi ve İran çekincesi ile açıklanabileceğini
söyleyebiliriz. Ancak İDP bu süreçde bir denge siyaseti izlemiş ve
destekçilerini de ABD’ye karşı kışkırtma yoluna gitmemiştir.
Parti İçi Ayrışmalar:
Merkezi otorite tarafından
uygulanan baskı neticesinde parti lider ve mensupları farklı ülkelere kaçıp
oralara yerleştiler. İran, Suriye ve İngiltere gibi ülkelere gerçekleşen
ilticalar neticesinde partinin Tahran, Şam ve Londra merkezleri açıldı. Yani
partinin tek bir merkezden yönetilmesi zorlaştı ve merkezler birbirinden bağımsız
hareket etmeye başladı. Bu durum da parti içi ayrışmaları beraberinde getirdi.
2003 ABD işgali de, Şiî muhalefet
açısından önemli kırılmaları beraberinde getirmiştir. İşgalin ardından İslâmî
Dava Partisi liderlerinin Irak’a geri dönmeye başlamasına rağmen, teşkilat,
Arap ülkelerindeki faaliyetlerini sürdürmeye de devam etmiştir. Bu kritik
dönemde parti mensuplarının kendi aralarında birtakım görüş ayrılıkları ortaya
çıkmıştır. Bazı gruplar, İslâmî bir sistem isterken, bazıları demokrasiyi
önceledi. Bu kararsızlığın ortaya çıkmasında Şiilerin iktidar bilgisizliğinin
de etkili olduğunu söyleyebiliriz.
IRAK
YÜKSEK İSLAM KONSEYİ
Kuruluşu , Kuruluş Amacı ve
İran ile Bağlantısı:
IİYK İran-Irak Savaşının devam
ettiği dönemde , 17 Kasım 1982’de, Irak’da parçalı ve dağınık bir yapıda olan Baas
rejimine muhalif grupları toparlayıcı ve birleştirici bir çatı örgüt olarak
1980’den beri sürgünde yaşayan Ayetullah Muhammed Bakır El Hekim tarafından
kurulmuştur. İran, bu ülkede sürgünde yaşayan Iraklı Şii Arapların Konsey’e
katılımlarını teşvik etmiş ve Konsey böylece faaliyete geçmiştir. Bakıldığında
Konsey’in ilk kadrolarını, Irak-İran savaşında esir alınan Iraklı Şii
askerlerin kurduğu Bedir Tugayları olarak bilinen etkili bir milis gücün
oluşturduğunu görmekteyiz. Bu yapının İran desteği ve yönlendirmesi ile
kurulduğu, dolayısı ile İran’ın Irak’taki amaçlarına hizmet ettiği
bilinmektedir. Zaten teşkilatın kurulduğu dönemdeki adının Irak İslâm Devrimi Yüksek Konseyi olması da
İran’la arasındaki doğrudan bağı çarpıcı bir şekilde gözler önüne sermektedir. Teşkilatın
liderliğini İran kökenli Necef’li meşhur hukukçu Mahmud el-Hâşimî üstlenmişken,
İran lideri Humeynî’nin talebi doğrultusunda Muhammed Bâkır el-Hakîm de konsey
başkanlığına getirilmiştir.
İdeolojisi ve Temel Çizgisi:
Konsey, Iraklı Necef Şiî
âlimlerinden farklı bir çizgi ortaya koymuştur. Konsey ortaya çıkışının ilk
günlerinden itibaren, siyasî ve teorik olarak derin bir şekilde İran’ın etkisi
altında kalmıştır. Humeynî’nin 1970 yılında kaleme aldığı Velâyet-i Fakîh Yâ Hükûmet-i İslamî adlı eser çerçevesinde öne
sürülüp, savunulan yönetim tarzı Konsey tarafından da benimsenmiştir. Konsey’in
benimsediği Velayet’i Fakih yönetim anlayışına göre devlet ve toplumu, İslâm
şeriatını uygulayacak dinî bir liderin yönetmesi gerekir. Bir başka deyişle
devletin İslami kurallara uygun olarak İslam âlimlerinin/fakihlerin liderliği
altında yönetilmesi gerekmektedir.
Yöntemi:
-Konsey başlangıçta Irak coğrafyasında etkili olan farklı
grup ve etnik unsurlara parti yönetiminde temsil edilme hakkı tanıdı. Ayetullah
Muhammed Bâkır el-Hakîm: “Biz Müslümanlar birlikte yaşamalıyız. Toplumumuz için
güvenliği inşa etmeliyiz. Irak ulusunu, Irak halkını, Müslümanları,
Hristiyanları ve bütün azınlıkları temsil eden demokratik bir hükümet
istiyoruz”*sözleri
ile benimseyip, hedeflediği siyasî paradigmasını dile getirdi. İslami Dava
Partisi, ilk başlarda çeşitli parti ve oluşumları çatısı altında buluşturan bir
şemsiye organizasyon niteliği taşımaktaydı. Ancak Konsey İran-Irak Savaşı
sonrası dönemde, ilk dönemlerde benimsediği kapsayıcı, birleştirici söylem ve
çizgisinden saparak, el-Hakîm ailesinin etkinliğinde bir örgüt olmanın ötesine
geçemedi.
-Konsey’in Irak’da Şii nüfus
arasında örgütlenme çalışmaları Saddam rejiminin devrilmesi ile birlikte müthiş bir ivme kazandı. Bu süreçte halkın
sempatisini kazanmak için farklı yöntemler de benimsedi. Konsey, savaşın beraberinde getirdiği tahribatın
ortadan kaldırılması adına halka bir takım sosyal ve insanî yardımlar sağladı.
Irak işgaline kadar Irak İslam
Yüksek Konseyi’nin Bedir Örgütü adında bir de askeri kanadı vardı. Bu örgüt 1982 yılında militer bir
yapıda kurulmuştur. Örgüt, Irak işgali sonrası ülkeye girmiş ve askeri
faaliyetlerini sonlandırmıştır. Ancak IYİK’in işgal sonrası başlayan sürece
kadar böyle bir askeri kanada sahip olması ve bu yapılanma ile hareket etmesi,
kurulduğu tarihten itibaren takip ettiği yöntemin tamamen meşru çerçevede
kalmadığını ve askeri güce dayalı bir takım yöntemlere de başvurduğunu
göstermektedir.
7Fuller, Graham, Islamist Politics in
Iraq after Saddam Hussein, August 2003, s.5.
Siyasal Tutumu ve 2002’den Bu
Yana Geçirdiği Siyasal Süreç :
Konsey İran’a yönelik siyasî ve
fikrî bir yakınlık içinde olsa da, realist bir tutum benimseyip, reel-politiğin
gereklerine uymuştur. Bu çerçevede Konsey, dönemin hegemon gücü ABD ile de
temaslarını sürdürmüştür. Irak’ın yeniden yapılandırılması sürecinde iyi bir
konum elde etmeye gayret eden Konsey, bu amacı doğrultusunda Körfez Kriziyle
başlayan işgal süresince ABD ile ciddi sorunlar yaşamaktan kaçındı. Ağustos
2002’de Muhammed Bâkır’ın kardeşi Abdülaziz el-Hakîm’in gerçekleştirdiği ABD
ziyareti ve bu ziyaret sonrasında ABD yönetimine yönelik oldukça olumlu
mesajlar vermesi Konsey’in ABD’ye yönelik takındığı olumlu tutumu
göstermektedir.
ABD’nin işgal öncesinde, Irak
işgali esnasında kendisine destek olacak, en azından karşısında durup kendisine
muhalefet etmeyecek gruplarla çeşitli bağlantılar geliştirme şeklinde bir
strateji takip ettiğini görmekteyiz. Bu gruplar arasında Konsey de vardır.
Dolayısı ile Konsey’in ABD ile olan ilişkileri işgalin öncesine dayanmaktadır.
Takip ettiği bu denge siyaseti süresince Konsey, İran ile ilişkilerini Muhammed
Bâkır el-Hakîm aracılığıyla yürütürken, ABD ile ilişkilerini ise Abdülaziz
el-Hakîm vasıtasıyla yürütmüştür. Ayetullah Muhammed Bâkır el-Hakîm başta olmak
üzere İran’da bulunan konsey yöneticileri, Mart 2003’te Irak işgalinin sonucu
olarak Saddam Hüseyin’in devrilmesiyle Mayıs ayında Irak’a geri döndü. Dönüş
ile başlayan süreçde Konsey ABD’ye karşı net bir tavır sergileyemediği için
halk tarafından sorgulamaya tabi tutulmuş, tepki ile karşılanmış ve
eleştirilmiştir. Ayetullah Muhammed Bâkır el-Hakîm’in ,29 Ağustos 2003’te
kıldırdığı cuma namazı sonrasında İmam Ali Camiî yakınlarında meydana gelen
büyük bir patlamada hayatını kaybetmesini de bu tepkinin bir sonucu olarak
değerlendirmek mümkündür. Muhammed Bakır’ın patlamada hayatını kaybetmesi üzerine
konsey’in başına kardeşi Abdülaziz el-Hakîm getirildi. Konsey Abdülaziz
el-Hakîm’in başkanlığı süresince de yine ABD ve İran arasında bir denge
siyaseti sürdürmeye devam etti. Yine bu süreçte Konsey gücünü de kayda değer
bir biçimde artırdı. 2007’de Konsey
devrim şartlarının ortadan kalktığı gerçeğinden hareketle, ki bu sene içinde
Konsey’in isminden ‘Devrim’ kelimesi de çıkarılacaktır, ABD ile yakın ilişkiler
sürdürmesi ile paralel düşünülebilecek bir şekilde gündemine demokrasi ve
seçimler gibi olguları dâhil etti. 2009 yılında Abdülaziz el-Hakîm’in hayatını
kaybetmesiyle de yerine Şura Konseyi tarafından seçilen, İran’ın da destek ve
onayını alan oğlu Ammar el-Hakîm geçti.
IYİK’ın siyasetinde Ammar El
Hekim’in başkanlığı ile birlikte ortaya çıkan birtakım değişiklikler:
Bu dönemde partinin geçirdiği en
temel değişiklik; partinin federalist anlayışını değiştirerek merkeziyetçi
anlayışa kayışı ile gerçekleşmiştir. Bu temel değişimle paralel olarak partinin
iki önemli konuya yönelik benimsediği tutumlarda da değişiklikler olmuştur.
Birinci değişiklik; partinin Kürtler ve Kerkük konusunda takındığı tutumdur. Daha
önce Kürt Federasyonu’na katılması
desteklenen Kerkük, Ammar El Hekim’in başkanlığı ile birlikte bütün Irak’a ve
Iraklılara ait olarak düşünülmeye başlanmıştır.
8https://en.wikipedia.org/wiki/Islamic_Supreme_Council_of_Iraq
Bu değişimin Kerkük’te yaşayan
Arap ve Türkmenlerin oylarını almayı hedeflediği yorumları yapılsa da bu
değişimin temelindekineden partinin
federalist anlayışında meydana gelen değişimdir. İkinci değişim ise partinin
İran’la olan bağına ile ilgilidir. Ammar El Hekim’in başkanlığı süresince İran
ve partideki Şiilik etkisinin azaltılmaya çalışıldığı yönünde görüşler
bulunmaktadır. Ammar El Hakim’in ‘Irak, Arap ve İslam dünyasının bir
parçasıdır’ ifadesi bu görüşleri doğrulayan çok temel bir dayanak olarak
gözükmektedir. Partinin bu tutum değişiminin temel sebebi olarak yine,
indirgemeci bir yaklaşımla, partinin seçimlerde daha geniş bir kitlenin
oylarına ulaşmaya çalıştığı yorumları yapılmıştır. Ancak bu değişimi de yine
federalizmden merkeziyetçi anlayışa kayışla açıklamak daha mantıklı olacaktır.
SADR
GRUBU
Hareket hakkında temel
bilgiler:
ABD’nin Irak işgali sonrası
dikkat çekmeye başlayan ve en popüler Şiî gruplardan biri olan Sadr Grubu’nun kökleri
Iraklı Büyük Ayetullah Muhammed Sadık es Sadr’a dayanmaktadır. Hareket, günümüzde
Irak’ın en önemli Şiî-siyasî akımlarından biri konumundadır. Hareketin lideri 1973
doğumlu Mukteda es-Sadr’dır. 2003 ABD işgalinden sonra Mukteda es-Sadr Irak
siyasetinde ön plana çıkmaya başlayacaktır. O, babasının 1990’lı yıllarda büyük
oranda oluşturduğu toplumsal zemini harekete geçirmeyi başarmıştır. Hareket,
büyük oranda Ayetullah Muhammed Sadık es Sadr ‘ın yetiştirdiği ve ona
bağlılığını sürdüren genç din adamları, öğrencileri, yardım kuruluşları ve Baas
iktidarının çöküşü ardından ortaya çıkan silahlı gruplardan oluşmaktadır.
Sadr Grubu’nn Saddam’a karşı yütüttüğü
mücadele süresince en etkin olduğu bölge, Bağdat’ın Kuzey Doğusunda 2003 yılına
kadar Saddam Şehri olarak bilinen, fakat sonradan Sadr Şehri olarak isimlendirilen semttir. Hareket Basra
ve Güney Irak bölgelerinden de destek toplamıştır. Sadr, önemli bir aileye
mensup olması, ABD karşıtı söylemleri, İran karşısındaki milliyetçi tavrı,
ülkenin bağımsızlık ve bütünlüğünü öncelemesi gibi özelliklerinden dolayı başta
Baas rejimince dışlanmış ve yoksul kesimler olmak üzere halkın önemli bir
kısmının desteğini kazanmayı başarmıştır. Sadr Hareketi’nin parlamenter sistem
içerisindeki legal faaliyetlerini yürüten kanadı ise Hürler Grubu’dur.
Baas iktidarı döneminde Sadr
ailesinin yaşadığı sıkıntılı süreç
Saddam Hüseyin’in iktidarı
süresince İran taraftarı olma ile suçlanıp, baskı ve şiddete maruz kalan
ve bu sindirme politikalarının hedefinde
yer alan Şiî toplulukların başında Sadr
ailesi vardı. Bu aile Necef’te yerleşik bulunmakta ve Şiî dünyasındaki saygınlığıyla tanınmakta
idi. Bakıldığında İDP’nin kurucu ve teorisyenleri ve Irak Şiî toplumunun önde
gelen liderlerinin bu aileden çıktığı görülmektedir. Yöntem:Şiî lider Muhammed Sâdık es-Sadr, Baas rejiminin baskısına
maruz kalıp başka ülkelere iltica eden Şii düşünceye mensup diğer kimselerden
farklı olarak Necef’te kalarak faaliyetlerini sürdürmeyi tercih etmiştir. Bu
durum ve ailenin Irak’taki Şii toplumu için taşıdığı değer onu rejim için doğrudan
bir hedef haline getirmiştir. Baas rejimi süresine aileden pek çok kişi çeşitli
yöntemlerle öldürülmüştür. 1974 ve 1980 tarihlerinde Irak Derim Mahkemesi’nin çıkardığı idam kararları, 1999 yılı ile
başlayan süreçte Muhammed Sâdık es-Sadr ve iki oğlu Mustafa ve Muammel’in
uğradıkları suikast sonrası hayatlarını kaybetmesi ve yine aynı süreçte ailenin
ikinci derecede önemli görülen pek çok ferdinin de yönetim tarafından öldürülmesi
Sadr ailesinin geçirdiği sıkıntılı dönemleri gösteren vahim olaylardır.
İdeolojisi , Takip Ettiği
Çizgi ve Devlet ve Siyaset Anlayışı:
Ayetullah Sistanî’nin ve İran
Şiasının siyaset felsefesi anlayışının temelini Velâyet-i Fakîh nazariyesi
oluştururken, Mukteda es-Sadr bu anlayışı kabul etmemekte ve farklı bir siyasi
anlayış sergilemektedir. Söylemlerine, beyanatlarına ve takip ettiği
politikalarına bakıldığında ülke bağımsızlığı ve bütünlüğüne dayalı bir Irak
milliyetçiliğini benimseyip, savunduğunu görmekteyiz. Yine Bâkır es-Sadr’ın ,
mutlak bir Şiî idarî yönetim anlayışından ziyade dinî hassasiyeti olan
kimselerin yönetime gelmesini öncelediğini görmekteyiz.
İran’a Yönelik Yaklaşımı:
Mukteda es-Sadr’ın İran’ın Irak
üzerinde sahip olduğu nüfuzdan rahatsız olduğunu ve Arap olmayan Şiî din
adamlarının Irak’tan çıkmalarını istediğini görmekteyiz. Mukteda’nın Babası
Sâdık es-Sadr’ın da İran karşıtı olduğunu ve İran’ın Şiîler üzerindeki
etkinliğini kırmaya çalıştığını söylemek mümkündür. Şüphesiz bu durumda bölgede hakimiyetini
artırma hedefinde olan İran’ı fazlası ile rahatsız etmektedir. İran, hem
babasının durumu hem de ilk dönem beyanatları bağlamında Mukteda’ya şüpheyle
yaklaşmaktadır.
Ancak Sadr Grubu’nun ABD karşıtı söylemlerle
hareket etmesi ve faaliyetlerde bulunması İran’ın süreç içerisinde grupla zaman
zaman ılımlı bir diyalog geliştirmesine de sebep olmuştur.
Sadr Grubu’nun 2003 İşgali ve
ABD’ye Yönelik Takındığı Tutum:
Bu işgale Irak’taki diğer Şii
gruplar büyük oranda tepkisiz kalırken, Mukteda es-Sadr liderliğindeki Sadr
Grubu sert bir tepki ortaya koymuştur. Sadr, işgal karşısında Irak’ın
bağımsızlığı ve bütünlüğünü esas alarak milliyetçi bir duruş sergiledi.
Bu doğrultuda Sadr, ABD
öncülüğünde oluşturulan Irak Yönetim Konseyine katılmayı reddetti ve işgal
güçleriyle işbirliğine giden Havza lideri Ali es-Sistanî ve İslâmî Dava Partisi
gibi Şiî oluşumlara da cephe aldı. 2004 yılında da kendi hükümetini
oluşturduğunu ilan etti. Bu doğrultuda Sünni kesimle de işbirliği yaptığı
bilinmektedir.
Yöntemi:
Sadr, İşgalin ilk dönemlerinde
sözlü mukavemet esas alınırken zamanla silahlı mücadele yöntemini esas almaya
başladı. Bu doğrultuda yaklaşık 50.000 kişilik Mehdi Ordusu adı verilen silahlı
bir güç oluşturdu. Bu güçle birlikte hareket eden, fakat resmi olarak
bağlılıkları ilan edilmeyen özel birlikler oluşturduğu da iddia edildi. Mehdi
ordusu ABD başta olmak üzere işgal güçleri ve muhalif Şiî gruplarla mücadele etmektedir.
9Abouaoun,
Elie, Iraq's al-Sadr Movement, June,2011
10https://en.wikipedia.org/wiki/Sadrist_Movement
Bakuba, Kûfe, Necef, Kerbelâ ve Kût’un belli
bölgelerinde etkili olmaktadır. Hareketin Necef, Kerbelâ ve Bağdat’ın fakir
mahallelerinde yaşayan ve Saddam döneminde baskıya maruz kalan Şiîleri
örgütlediğini görmekteyiz.
Grubun ABD’ye karşı yürüttüğü
bağımsızlık mücadelesinde Sünni toplumla işbirliğine gittiği görülmektedir.
Grubun böyle bir ittifak ilişkisi içine girmesini Irak’ı işgalden kurtarma
amacı ile açıklayabiliriz. Ancak bunun yanında, bu tutumun sergilenmesinde Muhammed Bâkır
es-Sadr’ın, devlet anlayışının da etkisi vardır. Onun Şii-Sünni ayrımına
gitmekden ziyade ‘müslüman’ üst kimliğini daha fazla önemsediğini söylemek
mümkündür.
Sadr Grubu silahlı asker gücünün
yanında hiyerarşik özelliğe sahip kurumsal yapıda sosyal yardım ve organizasyon
kuruluşlarıyla da toplumsal hayatta etkinliğini artırmıştır. Hareket bu tür yapılanma
ve faaliyetleri sayesinde Irak’ta toplumsal bazda önemini, itibar, şöhret ve
etkinliğini artırmaktadır.
Hareket parlamenter sistem
içerisindeki legal faaliyetlerini yürütürken ise Maliki hükümetini düşürmek için değişik
zamanlarda Sünni ve Kürt muhalefetle işbirliğine gitmektedir. Ancak bu
girişimlerden bir sonuç çıkmamış ve
hükumet düşürme hedefini gerçekleştirememiştir. Ancak hareket hükümeti
düşürme retoriğine rağmen konjonktüre bağlı olarak zaman zaman hükümetin
yanında duran pozisyonlar da alabilmektedir.
Fact Sheet on Iraq’s Major Shi’a
Political Parties and Militia Groups, April2008, İnstitute for The Study of War
İSLAMİ
FAZİLET PARTİSİ
Kuruluşu ve Kuruluş Amacı:
ABD’nin Irak’ı İşgali’nden sonra Nisan
2003’te Şeyh Hazalî el-Sa’dî liderliğinde ‘Faziletliler Cemaati’ diye bilinen
bir toplumsal örgütlenme meydana getirildi. Bu örgütlenme kısa bir süre
içerisinde kurumsal yapısını oluşturdu ve Mayıs 2003’te Bağdat’ta siyasî bir
partiye dönüştü. Kurumsal bir yapıya dönüşmesinde dinî havzalarda yetişen
öğrencilerin de katkısı oldu. Dini lideri ve partinin kurucusu 1960 Necef
doğumlu Şiî Şeyh Muhammed Yakubî’dir. Ayetullah Yakubi, Ayetullah Sadık el
Sadr’ın öğrencilerinden biridir. Dolayısı ile Fazilet Partisi büyük oranda Sadr
Grubu’nun tabanıyla benzeşen bir yapı arz etmektedir. Ancak hareket Mukteda es-Sadr’ın grubuna katılmamı, ona
muhalefet etmiştir. 2003 işgalinden sonra Şii alimlerin Irak’a geri dönmeye
başlamaları ile Yakubi Mukteda el-Sadr önderliğindeki Sadr hareketinin izlediği
çizgiyi tartışmaya ve eleştirmeye başladı. Sonuç olarak İslami Fazilet
Partisi’ni kurmak için Sadr hareketinden ayrıldı. AncakYakubi’nin ilmî ehliyeti
parti mensupları ile Mukteda es-Sadr grubu arasında bir tartıma konusu
olmuştur. Hareketin genel merkezi ve etkinliği Basra’da yer almaktadır.
Faaliyetlerini Basra ve Meysan bölgelerinde yoğunlaştırmıştır.
Siyasi Çizgisi:
Parti ülkede Şii-Sünni ayrışmayı
önceleyen bir siyasi çizgi takip etmemektedir. Siyasetini daha çok Irak
halkının birliği, Irak’ın egemenliği ve bağımsızlığı, Irak’ın kimliği, ve Arap
ve İslam kimliği üzerinden şekillendirmektedir. Diğer partilerle esas ayrışma
noktaları ve o partilere getirdikleri eleştiriler bu faktörler üzerine
yoğunlaşmaktadır. Bu faktörler üzerinde diğer partiler ile bir uzlaşma
aramaktadır. Parti için diğer partilerin Şii-Sünni ya da seküler-liberal
kimlikleri çok önemli değil. Farkı tarihsel arka plandan elen partilerle ve
Sünni gruplarla işbirliğine sıcak bakmaktadır. Mezhepsel ayrışmalara karşı bir
tutum benimseyen Fazilet Partisi Irak’ın birliğini savunmakta ve ülkede bir
Irak’lı kimliği oluşmasını desteklemektedir.
İşgale Dair Bakış Açısı:
Parti işgali batının kapsamlı
projesinin bir parçası olarak değerlendirmektedir. Partiye göre batı bu projesi
ile özelde Irak ve genelde Orta Doğu’da düşünüş ve yaşam biçimlerini, ülkelerin
kendilerine özgü kültür, inanç ve değer sistemlerini değiştirmeyi
hedeflemektedir. Parti batının bu planlarının gün yüzüne çıkarılması ve bu
emellerine karşı konulması gerektiğini savunmaktadır.
İDP, IYİK, Sadr Grubu ve
İslami Fazilet Partisi Arasındaki Benzerlik ve Farklılıklar
Benzerlikler:
Bu partilerin Baas Rejimi
karşıtlığı konusunda benzer bir tutum sergilediklerini görüyoruz. Ayrıca bu
partilerin dördü de Irak yönetiminde
Şiilerin olmasını istemektedirler. Bu partilerin hepsinin Şii ideolojiyi yayma
şeklinde bir amaç benimsediklerini de görmekteyiz. Baas rejimi süresince
faaliyetlerine yurt dışından devam etme, yurt dışında örgütlenme ve lobicilik
faaliyetleri yürütme durumu da dört parti dördü için de geçerlidir. Ayrıca bu
partilerin kurucularının büyük oranda din adamlarından oluşmaları, dördünde de
dini ve siyasi yapılanmaların iç içe olduğunu göstermektedir. Bir başka deyişle
bu partiler sadece siyasi alanda değil toplumsal ve dini alanlarda da etkinlik
göstermektedirler. Bu partilerin İslami bir gelenekden geliyor olmaları ve
büyük oranda İslami yönetim anlayışını benimsiyor olmaları da benzerlikleri
arasındadır. Saddam rejiminin devrilmesinden sonra bu partilerin dördünün de
ayrıştırıcı tutumlarında yumuşamaya giderek Irak’ın birlik ve beraberliğini
vurgulayan birleştirici bir tutum benimsemeye başladıklarını görmekteyiz.
Ayrıca dört parti de ortaya çıkışı, teşekkülü ve gelişimi süresince Necef
Havzası’ndan güç almış ve almaktadır. Ayrıca, Sadr ailesinin dört partinin
dördünün de temellerinin atılmasında doğrudan etkisi olduğunu görmekteyiz.
Örneğin İDP’nin kurucu ve teorisyenlerinin çoğu Sadr ailesinden çıkmıştır.
Yine, İslami Fazilet Partisi ve Sadr Grubu tabanlarının birbirleri ile büyük
oranda benzerlik gösterdiğini görmekteyiz.
Farklılıklar
Bu dört temel Şii İslami Partinin
kuruluş sürecine ve kuruluş amaçlarına bakıldığında önemli farklılıklar
olduğunu görmekteyiz. Çünkü bu dört partinin ortaya çıkıp geliştiği farklı
dönemlerde, Irak’ın toplumsal ve siyasi gerçeklikleri de farklıydı.
11https://en.wikipedia.org/wiki/Islamic_Virtue_Party
12http://www.orsam.org.tr/tr/trUploads/Yazilar/Dosyalar/201032_yakubi_mart.pdf
Örneğin İDP’ye bakıldığında Irak
siyasetinde seküler Arap milliyetçiliği ve sosyalizmin etkilerinin artmaya
başladığı 1950’li, 1960’lı yıllarda, Irak Komünist Partisine muhalif bir
hareket olarak ortaya çıktığını ve ülkede İslam’ın ihya edilmesini ve yeni bir
siyasi uyanış hareketi başlatmayı hedeflediğini görmekteyiz. Ancak IYİK’in
kurulduğu 1982 senesine bakıldığında ise Irak’ın içinde bulunduğu gerçekliklerin
çok daha farklı olduğu görülecektir. IYİK İran-Irak Savaşı’nın devam ettiği bir dönemde,
Baas rejimi karşıtlığı temelinde ortaya çıkmış ve yapılanmıştır. Bu doğrultuda
muhalif grupları bir araya getirme gibi bir sorumluluk ve misyon üstlenmiştir. Irak’ın
egemenlik ve bağımsızlığının tehdit altında olduğu işgal sonrası dönemde ön
plana çıkmaya ve kurumsallaşmaya başlayan Sadr Grubu ise temelde yabancı
işgalci güçleri hedef alan bir misyonla hareket etmiştir.
Yine bu partilerin benimsedikleri
ideolojilerin de birbirlerinden farklılaştığını görmekteyiz. İdeolojisinin
temelleri Muhammed Bakır el-Sadr tarafından oluşturulan İDP’nin ümmetin
velayeti’ yani halkın yönetimi anlayışına dayalı bir siyasi ideolojiyi benimsediğini görmekteyiz.
Ancak işgal sonrsı kritik dönemde parti mensuplarının kendi aralarında birtakım
görüş ayrılıkları ortaya çıkmıştır. Bazı gruplar, İslâmî bir sistem isterken,
bazıları demokrasiyi öncelemiştir. Humeynî’nin 1970 yılında kaleme aldığı
Velâyet-i Fakîh Yâ Hükûmet-i İslamî adlı eser çerçevesinde öne sürülüp,
savunulan yönetim tarzının IYİK tarafından da benimsendiğini görmekteyiz. Ancak
Sadr Grubu’nun İran Şiasının siyaset felsefesi anlayışının temelini oluşturan Velâyet-i
Fakîh anlayışını kabul etmediğini görmekteyiz. Farklı bir siyasi anlayış
sergileyen Sadr Grubu’nun mutlak bir Şiî idarî yönetim anlayışından ziyade dinî
hassasiyeti olan kimselerin yönetime gelmesini öncelediğini görmekteyiz.
Bu partilerin İran ile
ilişkilerinin niteliği de birbirlerinden farklıdır. İDP’nin 1980’li yılların
sonlarına doğru İran otoritesinden uzaklaşarak ABD ve İngiltere’ye
yakınlaştığını görmekteyiz. İDP’nin İran ile ABD arasında bir denge siyaseti
takip ettiğini söyleyebiliriz. IYİK’e bakıldığında ise İran’la arasında çok
daha sıkı ve doğrudan bir bağ olduğunu görmekteyiz. Bu yapının İran desteği ve
yönlendirmesi ile kurulduğu ve İran’ın Irak’taki amaçlarına hizmet ettiği
bilinmektedir.
Konsey ortaya çıkışının ilk
günlerinden itibaren, siyasî ve teorik olarak derin bir şekilde İran’ın etkisi
altında kalmıştır. Ancak, Ammar El Hekim’in başkanlığı süresince İran etkisinin
azaltılmaya çalışıldığı yönünde görüşler bulunmaktadır. Sadr grubu ise İran’ın
Irak üzerinde sahip olduğu nüfuzdan rahatsız olmakta ve İran’ın Şiîler
üzerindeki etkinliğini kırmaya çalışmaktadır.
Bu partilerin 2003 işgaline
yönelik bakış açılarına bakıldığında ise İDP’nin işgali resmi olarak
desteklemediğini ve Baas rejiminin dış müdahale olmadan iç dinamikler ile yıkılması
gerektiğini savunduğunu görmekteyiz. Parti bu süreçte İran ile ABD arasında bir
denge siyaseti takip etmiş ve destekçilerini ABD’ye karşı kışkırtma yoluna
gitmemiştir. IYİK’e bakıldığında ise Körfez Kriziyle başlayan işgal süresince
ABD’ye karşı net bir tavır sergileyemediği ve ABD ile ciddi sorunlar yaşamaktan
kaçındığını görmekteyiz. İşgale diğer Şii gruplar büyük oranda sessiz kalırken
Sadr Grubu ise sert bir tepki ortaya koymuştur. Sadr, işgal karşısında Irak’ın
bağımsızlığı ve bütünlüğünü esas alan milliyetçi bir duruş sergilemiştir. Bu
doğrultuda Sadr işgal güçleri ve işgal güçleriyle işbirliğine giden Havza
lideri Ali es-Sistanî ve İslâmî Dava Partisi gibi Şiî oluşumlara cephe aldı.
İFP ise işgali batının Orta Doğu’yu Batılılaştırma projesinin bir parçası
olarak değerlendirmektedir.
Yöntem açısından bakıldığında
İYİK ve Sadr Grubu’nun tarihi süreç içerisinde Bedir Örgütü, ve Mehdi Ordusu
gibi askeri yapılanmaları bünyesinde barındırdığını görmekteyiz. İDP’nin ve
Fazilet Partisi’nin ise bu tür askeri kanatları olmadığı görülmektedir. Başta
IYİK ve Sadr grubu olmak üzere bu partilerin etkinliklerinin sadece siyasi ve
askeri alanda değil toplumsal alanda da sürdürüldüğünü görmekteyiz. Sadr Grubu sosyal
yardım ve organizasyon kuruluşlarıyla toplumsal hayatta etkinliğini artırmıştır.
IYİK de işgalin ardından savaşın
beraberinde getirdiği tahribatın ortadan kaldırılması adına halka bir
takım sosyal ve insanî yardımlar
sağlamıştır.
SONUÇ
Yeni Irak anayasasının öngördüğü
federal ve demokratik bir süreçte Irak, Şii Arapların merkezî hükümete ve dış
politikaya hâkim olduğu bir ülkeye dönüştü. Yeni Irak’da işgal güçlerinin
desteğiyle siyasal ve kültürel yapıda etkinliğini artıran Şii toplum Irak
siyasetinde ön plana çıkmaya başladı. Ön plana çıkan dört temel Şii İslami
Parti bazı temel değer, amaç, ilke, söylem ve tutumları paylaşmakla beraber
kuruluş süreçleri, kuruluş amaçları, ideolojileri, siyasi tutumları,
yöntemleri, söylemleri vs. açılardan birbirlerinden farklılaşmaktadır.
KAYNAKÇA:
1)SETA, Irak
Siyasetini Anlama Kılavuzu, 2013
2)Çetinsaya, Gökhan,
Özhan, Taha, İşgalin Altıncı Yılında Irak, 2009
3)Akoğlu, Muharrem, Irak’ta Şii Varlığı, 2013
4)Ulutaş, Ufuk, Torlak
Furkan, Çekilme Sonrası Irak'ta Düzen Arayışı, 2011
5)Katzman, Kenneth,
Iraq:Politics, Elections, and Benchmarks, December, 2009
Link:http://fpc.state.gov/documents/organization/135969.pdf
6) A
History of Iraq’s Islamic Dawa Party, Interview With Lowy Inst. for Intl.
Policy's Dr. Rodger Shanahan, Ağustos 2012
7) Fuller,
Graham, Islamist Politics in Iraq after Saddam Hussein, August 2003
Link:file:///C:/Users/user/Downloads/2003_august_sr108.pdf
9) Abouaoun,
Elie, Iraq's al-Sadr Movement, June,2011
11) https://en.wikipedia.org/wiki/Islamic_Virtue_Party
12)http://www.orsam.org.tr/tr/trUploads/Yazilar/Dosyalar/201032_yakubi_mart.pdf