GİRİŞ
Türkiye’de
27 Mayıs 1960’da yaşanan darbeyi 12 Mart 1971 Muhtırası, 12 Eylül 1980 darbesi,
28 Şubat 1997 darbesi, 2007 E-Muhtırası ve son olarak da 15 Temmuz 2016 askeri
müdahalesi takip etmiştir. Türkiye’nin 1960’da başlayıp günümüze dek gelen yakın
siyasi tarihini bir darbeler tarihi olarak adlandırabiliriz. Yaşanan bu
müdahalelerin her birinin gerçekleştiği zaman dilimi, gerçekleşme şekli ve
yapan kişilerin farklı olması sebebi ile her bir müdahalenin altında yatan
kendine özgü sebepler ve farklı dinamikler vardır. Bununla birlikte tüm Dünya’da
yaşanan darbelerin altında yatan ortak
sebeplerin var olduğunu ve darbeye giden yolu döşeyen temel mekanizmaların
benzerlik içinde olduğunu görmekteyiz. Demokratik siyasi kültürün zayıflığına,
sivil yönetimlerin başarısızlıkları ve meşruiyet krizlerine, asker-sivil
ilişkilerinin kurumsal yapısına bağlı sebepler bu ortak sebepler arasında
zikredilebilir ve bunların her biri aslında iç içe geçmiştir.
15
Temmuz gecesi yaşanan darbe girişimi göstermiştir ki, Türkiye’nin askeri
vesayetle aktif bir mücadele halinde olduğu ve ülkede darbe için uygun zemini
hazırlayan şartların mevcut olmadığı beklenmedik bir dönemde bile askeri bir
müdahale gerçekleşebilmektedir. Bu
noktadan hareketle çıkaracağımız sonuç şudur; askerin siyasete müdahalesini
sadece bir “ulusal” sorun olarak görmek ve askeri darbelerin ve orduların
siyasallaşma eğilimlerinin sebeplerini anlamak için yalnızca iç dinamiklere
bakmak yeterli olmayacaktır. Çünkü Çoğu zaman iç dinamikler dış dinamiklerin etkileriyle
ortaya çıkmıştır. Bir başka deyişle; darbe dönemlerindeki uluslararası yapı
ülke içi yapılanmayı önemli ölçüde etkilemiştir. Bu çalışma ile hedeflenen de Türkiye’de yaşanan darbelere daha geniş bir
analiz çerçevesinden bakılması, bu darbelerinin uluslararası boyutlarına
bakılması ve bu darbelerin meydana geldikleri dönemlerdeki mevcut uluslararası
konjonktür dikkate alınarak değerlendirilmesidir.
1)ULUSLARARASI SİSTEM VE DARBELER ARASINDAKİ
İLİŞKİ
Ordular
mensubu oldukları toplumdan ve küresel sistemden ayrı bir şekilde işleyen
aktörler değildirler. Ordular ve faaliyetleri yerel düzeyde olduğu gibi küresel
sistemdeki iktidar ilişkilerinden de etkilenir. Bununla birlikte ulusal ve küresel
sistemdeki iktidar ilişkileri üzerine etkide de bulunurlar. Yani ordular hem
bağımlı hem de bağımsız değişkenlerdir.
Dünya genelindeki darbelere
bakıldığında darbelerin meydana geldikleri dönemlerdeki uluslararası
konjonktürün darbelerin lehine bir ortam hazırladığını görmekteyiz.
1Demir,Osman,
Üzümcü, Adem, ‘Türkiye’de Yaşanan Ara Rejimlerin Sebepleri Üzerine Bir
İnceleme’, Gazi Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, 1/2002, s.155-182
Uluslararası
sistemde iktisadi ve siyasi alanlarda meydana gelen yapısal dönüşümler
orduların içinde bir takım ittifakların kurulmasına ya da bölünmelerin
yaşanmasına neden olabilmektedir. Ayrıca
bu dönüşümler sayesinde ordular ulusal ve uluslararası alanda destek de
kazanabilmektedirler. Bu desteklere bağlı olarak orduların içinde
siyasallaşma eğilimlerinin artmaya başladığını görmekteyiz.
Dünya
genelinde meydana gelen darbelerin dış güçlerin doğrudan ya da dolaylı
müdahalesiyle gerçekleştiğine dair çok güçlü deliller bulunmaktadır. ‘’Dış
güçler hangi sebeplerle ve nasıl darbelere doğrudan ya da dolaylı destek
verirler?’’ sorusu cevaplanması gereken önemli bir sorudur. Bu soru Guillermo O’Donnell’in
yaklaşımı ile açıklanabilir. ‘’ Kimi
dönemlerde (çeşitli nedenlerle) ulusal siyasi/iktisadi hat ile uluslararası
“düzen” arasındaki makas açılabilir. Bu makasın açılması sivil siyasetin
etrafındaki ulusal siyasi, iktisadi ve bürokratik ittifakları dağıtır. Darbe
tam da bu ittifaklar siyasetinin yeniden düzenlenmesi ve ulusal siyasal hattın
uluslararası siyasi/iktisadi konjonktürle uyumlu hale getirilmesi işlevini
taşır.’’ Bu yaklaşım üzerinden iki önemli çıkarımda
bulunulması gerekmektedir. Birincisi; darbelerin gerçekleşmesinde rol oynayan
iki temel aktör vardır: 1) İktisadi ve siyasi çıkarları mevcut iktidarla
çatışan yerel gruplar/sınıflar. (Ordu bu grupların işbirliği ve iktidara karşı
muhalefetinde bir katalizör rolü üstlenmektedir. 2) Uluslararası güçler. (Darbeler
kimi zaman dış güçlerden destek alabildiği gibi kimi zamanlar da doğrudan uluslararası
güçler tarafından organize edilmektedirler.) Darbeler çoğu zaman muhalif
sınıflar ve uluslararası güçler arasındaki işbirliği ve koordinasyon ile
gerçekleştirilmektedir.
Guillermo
O’Donnell darbeleri bürokratik otoriteryanizm isimli modeli ile açıklamaktadır.
Yukarıda da sözü edildiği gibi darbeler
ulusal siyasi/iktisadi hat ile uluslararası “düzen” arasındaki anlaşmazlıkların
ve uyumsuzluğun arttığı ekonomik/siyasi kriz dönemlerinde meydana gelmekte ve
bu kriz dönemlerini aşmak için önemli bir araç olarak kullanılmaktadır. Bir
başka deyişle darbeler aracılığıyla çatışan ulusal ve uluslararası konjonktür uyumlu
hale getirilmeye çalışılmaktadır. O’Donnell’e göre sivil iktidarların takip
ettiği popülist stratejiler uluslararası alan ile ulusal alan arasındaki bu
ayrılığı artırıcı bir role sahiptir. İktidarların bu stratejilerle çoğu zaman
halkının desteğini arkalarına alarak daha rahat bir şekilde dış güçlerin
çıkarlarına aykırı hareket edebildiklerini görürüz. Aslında bu yolla ulusal
çıkarlar dış güçlerin çıkarlarının üzerinde tutulmaya çalışılmaktadır. Küresel
sistemdeki egemen güçlerin halkın desteğini arkasına almış bu tür iktidarları
devirebilmesinin tek yolu ise darbeler yapmak ve askeri rejimler aracılığıyla bürokratik otoriter devlet formları inşa
etmektir.
2
Balta,
Evren, ‘Geçmişten Günümüze Darbeler’, Toplumsal Tarih, 273, Eylül 2016, s.54,55
Türkiye’de gerçekleşen darbeleri de bu
yaklaşım ile açıklamak doğru olacaktır. Türkiye iç ve dış politikada
bağımsızlaşma eğilimleri gösterdiği ve dolayısıyla dış güçlerin çıkarlarına
aykırı hareket etmeye başladığı dönemlerde askeri müdahaleler ile yüzleşmek
durumunda kalmıştır. Çalışmanın ikinci kısmında Türkiye’de yaşanan darbeleri O’Donnell’in
sunduğu model üzerinden açıklanmaya çalışılacaktır. Bu kısımda 1960, 1971,
1980, 1997 ve 2016 yıllarında yaşanan müdahelelerin öncesinde ve sonrasında
meydana gelen siyasi gelişmeler ayrı ayrı analiz edilecek ve Türk-Amerikan
ilişkileri üzerinden O’Donnell’in sunduğu model ve Türkiye’deki darbeler arasında
bir paralellik kurulmaya çalışılacaktır.
2) O’DONNELL’İN
BÜROKRATİK OTORİTERYANİZM MODELİ VE TÜRKİYE’DE YAŞANAN DARBELER
Türkiye’de
yaşanan darbeler üzerinde dış güçlerin etkisi söz konusu olduğunda ise akla
gelen ilk süper güç Amerika Birleşik Devletleri’dir. Şu zamana kadar ABD’nin
Türkiye’deki askeri müdahalelerdeki rolü resmi belgelere dayandıralarak
ispatlanamamıştır. Buna rağmen yaşanan darbelerin öncesinde ve sonrasında Türkiye’de meydana gelen
politik değişiklikler incelendiğinde ABD’nin üstlendiği rol açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
27
Mayıs 1960 darbesinden önceki Demokrat Parti dönemine baktığımızda olumlu bir
çizgide ilerleyen Türk-Amerikan ilişkilerinin bir noktadan sonra iki devlet
arasında yaşanan görüş ayrılıklarından dolayı gerilimli bir boyuta taşındığını
görüyoruz. ABD’den Türkiye’ye verilen yardımların nasıl kullanılacağı konusunda
yaşanan sorunlar, haşhaş üretimi konusunda yaşanan görüş ayrılığı ve
Menderes’in Moskova ziyareti planının iki devlet arasında yarattığı gerilimler
27 Mayıs’da yaşanacak darbenin habercileriydi.
Yine
12 Mart 1971 muhtırası öncesi dönemde Türkiye-ABD ilişkilerine bakıldığında ise
1960’ların ortasından itibaren sorunların ortaya çıkmaya başladığını görüyoruz.
Kıbrıs Krizi, Haşhaş üretimi konusunda yaşanan anlaşmazlık, ABD’nin Türkiye’nin
geliştirdiği yeni büyük yatırımlar ve projelere karşı çıkması ve Türkiye’nin de
yatırımların tamamlanması için gereken yardımı SSCB’den alması, Amerikan
üslerinin kullanımı ve NATO’ya üyelik konusunda yaşanan görüş ayrılıkları 1971 muhtırasının
habercileri olarak düşünülebilir.
12
Eylül 1980 darbesinden önceki döneme bakıldığında ise 1974’te kurulan CHP – MSP
koalisyon hükümetinin haşhaş ekim yasağını kaldırması, sonrasında ise Kıbrıs’a
yönelik
3
‘Darbeler ve ABD’, Al Jazeera Türk, 24 Ağustos 2016
müdahalesinin
Ankara ve Washington arasındaki ilişkileri yeniden gergin bir zemine taşımaya
başladığını görmekteyiz. ABD bu iki karara tepki olarak 1975-78 arası Türkiye’ye
yönelik ambargo başlatmış ve Türkiye de bu ambargoya cevap olarak ülkedeki
Amerikan üslerini kapatmıştır. Türk dış politikasında ise Sovyetlere ve Orta
Doğu ülkelerine yönelik yakınlaşma çabalarının başladığını görmekteyiz.
Benzer
şekilde 28 Şubat 1997’de gerçekleşen Post Modern darbe öncesinde de Erbakan’ın
İsrail karşıtı ve İslam aleminde dayanışmayı vurgulayan mesajlarının ABD’yi
tedirgin ettiğini ve ilişkileri gergin bir düzleme taşımaya başladığını
görmekteyiz.
AK
Parti hükümetleri döneminde Türk-Amerikan ilişkilerine baktığımızda ise
bölgesel gelişmelerin de etkisiyle eskiye kıyasla daha fazla sorun alanının
oluştuğunu söyleyebiliriz. İki devlet arasında genel olarak Suriye’ye yönelik
geliştirdikleri stratejilerde ve PYD/YPG’ye yönelik bakışlarında büyük
farklılıklar mevcuttu.
Özetle;
darbelerden önceki dönemler birlikte ele alınacak olursa; 5 askeri müdahelenin
hepsinden önce Türk-Amerikan ilişkilerinde oldukça gerilimli dönemler
yaşandığını görmekteyiz. Bu gerilimlerin temelinde ise mevcut hükumetlerin iç
ve dış politikada ABD’den bağımsızlaşma çabalarının ABD tarafından
rahatsızlıkla karşılanması yatıyor. İlişkilerin gerginleşmesinin ikinci sebebi
ise; 1960, 1971 ve 1980 darbelerinden önce Türkiye’nin Sovyetlerle yakınlaşması,
1997 ve 2016 müdahalelerinden önce de benzer şekilde dış politikada ilişkilerin
çeşitlendirilmesi doğrultusunda adımlar atılmasıdır. Bu noktalardan hareketle
ABD’nin darbeler aracılığı ile kendi yörüngesinden çıkmaya başlayan Türkiye’yi,
tekrar eski yörüngesine oturtmaya çalıştığı argümanı öne sürülebilir.
Bununla
birlikte askeri müdahalelerin hepsinin Türk-Amerikan ilişkilerinin gergin
olduğu dönemlere denk gelmesi durumu tek başına ABD’nin bu darbelerde oynadığı
rolü ispatlamaya yetmeyecektir. Bu rolün daha açık bir şekilde ortaya
konabilmesi için ABD’nin ve askeri hükumetlerin
bu darbelerden sonra ortaya koyduğu tutuma ve darbe sonrasında
Türk-Amerikan ilişkilerinde yaşanan gelişmelere de bakılması gerekmektedir.
Darbecilerin
darbe bildirilerinde, askeri muhtıralarda ve darbeden sonra yapılan
açıklamalarda özellikle ABD’ye olan bağlılığın sürdürüleceğine vurgu
yaptıklarını görmekteyiz. ABD cephesinde ise bazı dönemler açıktan darbeye
destek verilirken, diğer dönemlerde ise darbeye sessiz kaldıklarını
görmekteyiz.
4
Erhan, Çağrı, ‘Türkiye’de Darbeler ve ABD’, Türkiye Gazetesi, 24 Temmuz 2016
Darbeler sonrası Türk-Amerikan ilişkilerine
bakıldığında ise; bu dönemlerde darbe öncesi dönemlerde yaşanan sıkıntıların
hemen hepsinin ABD lehine çözüldüğünü, askeri hükumetlerle ABD arasında iyi
ilişkilerin yeniden tesis edildiğini ve Türkiye’yi ekonomik ve siyasi yönden
tekrar ABD’ye bağımlı hale getirecek hamlelerin atılmaya başlandığını
görmekteyiz.
Türkiye’deki
ters demokratikleşme hareketlerinde ABD’nin etkisini kanıtlayan en somut
delillerden birisi ise basına yansıması 12 Eylül 1980 darbesi sonrasında basına
yansıyan ‘Bizim çocuklar başardı’’ vakasıdır. Darbe resmen ilan edilmeden önce
darbenin Washington’da CIA şefi tarafından dönemin ABD Başkanı’na “Bizim
çocuklar başardı” diye müjdelendiği bilinmektedir.
Dolayısıyla
askeri müdahaleler öncesinde ve sonrasında yaşanan gelişmeler birlikte ele
alındığında ABD’nin bu darbelerde belirleyici bir rol oynadığı görülecektir.(Not:15
Temmuz 2016 darbesi istenilen sonuca ulaşmadığı için darbe sonrası dönemlere
yönelik yapılan çıkarımlar bu askeri müdahale için geçerli değildir.) Yani; Türkiye
ABD’ye olan bağımlılığını azaltma girişiminde bulunduğu zamanlarda, dış
politikada ilişkilerini çeşitlendirmeye ve farklı açılımlarla gündeme gelmeye
başladığında, yani özetle; iç ve dış politikada bağımsızlaşma eğilimleri
gösterdiği dönemlerde askeri müdahaleler ile yüzleşmek durumunda kalmıştır. Bu
incelemeler Türkiye’de yaşanan darbelerin O’Donnell’in bürokratik otoriteryanizm
modeliyle açıklanabileceğini de göstermektedir. O’Donnell’in söylediği gibi uluslararası
alan ile ulusal alan arasındaki makasın açıldığı(ABD-Türkiye ilişkilerinin
çıkmaza girdiği dönemlerde) dönemlerde askeri darbeler dış güçler tarafından
etkili araçlar olarak kullanılmaktadır. Bir başka deyişle; hakim küresel
sistemde Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin büyük güçlerin yörüngesinden
çıkıp bağımsız hareket etme girişimlerine darbeler aracılığıyla ket vurulmakta
ve tabiri caizse bu ülkeler tekrardan eski rayına oturtulmaktadır.
3)1950’DEN GÜNÜMÜZE DÜNYA’DAKİ DARBE
TRENDLERİ VE TÜRKİYE’DEKİ DARBELER
Jonathan
M Powell & Clayton L. Thyne 2011
yılında yaptıkları ‘’Global instances of coups from 1950 to 2010: A new
dataset’’ isimli çalışmalarında 1950-2010 yılları arasında Dünya genelinde
yaşanan darbelerle ilgili yeni verileri ve darbelerin belli dönemlerde takip
ettikleri trendleri ortaya koymuşlardır.
5 Powell, Jonathan M., Thyne, Clayton L., ‘’Global instances of coups from 1950 to
2010: A new dataset’’, Journal of Peace Research 48(2), 2011, s.255
Çalışmalarında
1950-2010 yılları arasında bütün dünyada toplam 457 darbe girişiminin olduğu
sonucuna varmışlardır. Bu yıllar arasında darbeler 94 ülkede gerçekleşmiştir.
Grafikde görüldüğü üzere darbeler Dünya’daki belli bölgelerde kümelenmiş
haldedir. Daha çok gelişmişlik düzeyi düşük ülke ve bölgelerde yaygın olduğunu
söylemek mümkündür. Dağılımı yüzde ile ifade edecek olursak; Afrika: 36.5%,
Latin Amerika: 31.9%, Orta Doğu: 15.8%, Asya: 13.1% ve Avrupa: 2.6%. Grafikde
görüldüğü üzere Türkiye darbelerin yoğun bir şekilde gerçekleştiği Orta Doğu ve
Kuzey Afrika bölgelerine oldukça yakın bir jeopolitik konuma sahiptir. Bu
bölgelerdeki ülkelerde gerçekleşen siyasi dalgalanmaların Türkiye üzerinde etkilerinin
olması kaçınılmazdır.
Yukarıdaki
grafikte ise Dünya genelinde 1950-2010 yılları arasında darbelerin hangi
sıklıkla meydana geldiği gösterilmiştir. Bu grafik üzerinden yapılan genel
çıkarımlar, ve darbelerin sıklıkları ile ilgili elde edilen trendler
Türkiye’deki darbeleri de uluslararası konteks içerisinde anlamlandırabilmek
için faydalı olacaktır. Grafik üzerinden bazı çıkarımlar yapacak olursak;
6*,**
Powell, Jonathan M., Thyne, Clayton L.,
‘’Global instances of coups from 1950 to 2010: A new dataset’’, Journal
of Peace Research 48(2), 2011, s.255,256
1)Bu
grafikden çıkarılabilecek en genel çıkarım tarihsel süreçde dünya genelinde
darbelerin belirli küresel dalgalar halinde meydana geldiğidir. Küreselleşen
dünyamızda dünyanın bir yerinde meydana gelen darbe ister istemez diğer
ülkeleri de etkileyecektir. Dolayısıyla meydana gelen darbelerin analizi
yapılırken bu geniş çerçeve içinde ele alınması kaçınılmaz olacaktır.
2)
Dünya genelinde günümüze yaklaştıkça darbelerin meydana gelme sıklıklarında ve
gerçekleşen başarılı darbe sayısında belirgin bir düşüş yaşanmıştır.
3)
1950’den 1980’li yılların başına kadar genel olarak geçekleşen darbelerin
sayısında bir artış trendi yaşanırken, 1980’li yılların sonlarından itibaren
genel olarak bir düşüş trendi yaşandığını söyleyebiliriz.
4)
1960 ve 1970’lerin ortaları ve 1990’ların başı dünya genelinde gerçekleşen
askeri müdahale sayısının zirve yaptığı dönemlerdir.
5) 21.yy’da darbelerin sayısında önemli
bir düşüş olduğunu görmekteyiz. Bununla birlikte 2003 yılı ile birlikte
darbelerin başarılı bir şekilde sonuçlanma oranlarında da önemli bir artış
olmuştur. Bakıldığında 2003’ten günümüze 2011’e kadar gerçekleşen 18 darbeden
12 sinin(%67) başarılı olduğunu görmekteyiz. Bu dönemde başarı oranı %49.7’den
%67’ye yükselmiştir.
Soğuk Savaşın Unsurları,
Uluslararası Sistem ve Türkiye’de gerçekleşen 1960, 1971 ve 1980 askeri müdahaleleri
İki
kutuplu soğuk savaş döneminde büyük güçlerin üçüncü dünya ülkelerini kendi yanlarına
çekebilmek için cephede silahlı çatışmak yerine alternatif savaş tekniklerini
kullandıklarını bilmekteyiz. Bu tekniklerden en etkili biçimde kullanılanı ise
askeri darbeler olmuştur. Bu darbeler aracılığıyla yandaş olmayan hükümetler
yönetimden devrilerek, yandaş hükümetlerin iktidara gelmeleri sağlanmıştır. Soğuk
savaş ikliminde hakim olan Doğu-Batı çatışmaları Türkiye de dahil olmak üzere Orta
Doğu bölgesini derinden etkilemiştir. Bakıldığında Türkiye’de gerçekleşen 1960,
1971 ve 1980 askeri müdahalelerinin de darbelerde bir artış trendinin görüldüğü
Soğuk Savaş döneminde gerçekleştirildiğini görmekteyiz. Dolayısla bu darbelerin
arka planını görebilmek için bunları II. Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan iki
kutuplu dünya düzenini içerisinde ele almalıyız.
7
Balta, Evren, ‘Geçmişten Günümüze Darbeler’, Toplumsal Tarih, 273, Eylül 2016,
s.51,52
8Boztaş,
Asena, ‘Türk Demokrasisine Müdahaleler’, Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 9, 2012, s.65-73
Bu
dönemde uluslararası sistemde olduğu gibi Türkiye’de de toplum ve siyaset
sağ-sol olarak kesin çizgilerle ikiye ayrılmıştır. Soğuk
Savaş döneminde hakim olan ideolojik savaş Türkiye’de de etkisini göstermiş,
özellikle ülkedeki genç kitle bu ideolojik fikir akımlarından etkilenmişlerdir.
12 Mart Muhtırası ve 12 Eylül Darbesinin gerçekleştiği dönemde Türk solunun
uluslararası sistemde etkisini ağır bir şekilde göstermeye başlayan sol
fikirlerden büyük oranda etkilendiği bilinmektedir. Bu dönemde askeri müdahalelere
uygun zemin hazırlanabilmesi için dış güçlerin iç dinamikleri tetikleyerek kaos
ortamı oluşturmaya çalıştıklarını da görmekteyiz. Türkiye’de darbelerle
sonuçlanan sağ-sol kavgalarını bu minvalde ele almak doğru olacaktır.
1980’lerin Sonlarından İtibaren
Dünya Genelinde Gerçekleşen Darbe Sayısındaki Düşüşün Sebepleri ve 1980 Darbesi
sonrası Türkiye
Soğuk Savaşın bitişi ile birlikte ABD
ve Rusya hala benzer örnekleri olmakla birlikte eski dönemde olduğu kadar çok
darbeleri destekleme stratejilerini kullanmamışlardır. Yani aslında sistemik
bir değişimin sonucu olarak darbelerin meydana gelme sıklıklarında da önemli
bir düşüş yaşanmıştır.
-
Bu stratejik ve taktiksel değişim uluslararası hakim norm ve değerlerde meydana
gelen birtakım değişimlerle eş zamanlı gerçekleşmiştir.
Yeni dönemde askeri müdahalelerin uluslararası sistemde sorgulanmaya
başlandığını; bir diğer deyişle meşruiyetlerini kaybetmeye başladıklarını
görmekteyiz. Böyle bir eğilimin ortaya çıkmasında küresel çapta demokratikleşme
hareketlerinin hız kazanması ve demokratik kurum ve değerleri kabul eden
ülkelerin sayısının artmasının çok önemli bir rolü olmuştur. Bu dönemde darbeler
gerçekleşse de kısa bir sürede askeri
diktatörlükler(ara rejimler) iktidarı sivil yöneticileri bırakmıştır.
-Yine
bu demokratikleşme dalgasına paralel olarak orduların siyasetteki
ağırlıklarının artan bir şekilde sorgulanmaya başlanması ve seçilmişler
tarafından denetlenmesi için oluşturulan mekanizmaların çoğalması da darbelerin
bir düşüş trendine girmesinde etkili olmuştur.
-Dünya
genelinde ülkelerin refah oranında bir artış meydana gelmesi de iç
huzursuzlukların azalmasıyla doğru orantılı olarak meydana gelen darbelerin
sayısında bir düşüşe yol açmıştır.
-
Küreselleşmenin de bu düşüşte önemli bir etkisi vardır. Küresel ekonomik
sisteme daha çok entegre olmuş ülkeler ülkelerine yabancı yatırımcı çekmeye
çalışırlar.
9
Frıedman, Uri, ‘The Thailand Exception: Are Coups a Thing of the Past?’, The
Atlantic, May 23, 2014
Darbelerin
neden olacağı belirsizlik, öngörülemezlik ve siyasi istikarsızlık ortamı bu
ülkelerin yabancı yatırımlar ve diğer yollarla küresel ekonomik sisteme
entagrasyonu önünde çok büyük bir engel oluşturacaktır.
Bu perspektife göre ülkeler uluslararası ekonomik bağlarını artırdıkça ülkelerindeki
demokratikleşme de hızlanacaktır. Bu durumu kapitalist barış tezinin iç siyasi
alana uygulanması olarak düşünebiliriz.
Türkiye’de
de 1980 darbesinden sonran demokrasiye dönüş sürecinin başladığını
görmekteyiz. Haziran 1981’de Kurucu
Meclis hakkında kanun yayınlanmış, 7 Kasım 1982 gününde ise yapılan yeni
anayasaya halk oylamasına sunulmuştur. Anavatan Partisi’nin tek başına iktidar
olduğu 6 Kasım 1983 genel seçimleri ile de demokrasiye tam geçiş sağlanmıştır.
Yani 3 sene içerisinde yönetim, silahlı kuvvetler tarafından tekrar sivillere
bırakılmıştır. Türkiye’nin, 1987’de gerçekleştirdiği Anayasa değişikliği ile
askeri vesayetten kurtulma sürecinin ilk adımını atmış olması da bu dönemde
sürmekte olan demokratikleşme dalgasının Türkiye üzerinde de etkisinin
olduğunun somut bir delilidir. 1980 darbesinden
sonra dünya genelinde hakim olan darbe trendindeki düşüşe paralel olarak Türkiye’de
de 1997 müdahalesine kadar askeri bir müdahalenin gerçekleşmediğini
görmekteyiz.
1990’larla Birlikte
Başlayan Dönem ve 28 Şubat 1997 Askeri Müdahalesi
Bazı
düşünürler 1990’larla birlikte başlayan dönemde Huntington’un bahsettiği 3.demokratikleşme
dalgasına ters bir dalganın ortaya çıktığını ileri sürerler. Bu görüşü
savunanlara göre batı bu dönemde özellikle İslam medeniyeti olmak üzere Batı
dışı medeniyetleri kendilerine düşman olarak gören ve bunların etkisiz hale
getirilmesini gerektiren bir yaklaşımı benimsemeye başlamıştır. Sovyetlerin
yıkılması ile başlayan dönemde batılılar için İslam mevcut düzen için öncelikli
tehdit olarak görülmeye başlanmıştır. Bu görüşe göre Huntington 1993’te
yayınlanan ‘Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Oluşumu’ isimli
çalışmasında bu yeni yaklaşımı açık bir şekilde dile getirmektedir. Bu görüşü
göre 90’ların başından itibaren, başta Amerika olmak üzere büyük güçler İslam
dünyasında gizli veya açıktan bir takım operasyonlar ve askeri müdahaleler
yürütmektedirler. 28 Şubat 1997’de gerçekleşen askeri müdahaleyi de bu uluslararası
çerçevede değerlendirebileceğimizi
düşünüyorum. Belki 2007 e-muhtırasını ve 15 Temmuz girişimini de bu dalga
içinde düşünebiliriz.
10
Chacha, Mwita, Powell, Jonathan, ‘Economic Interdependence and Post-Coup
Democratization’, Journal Democratization, 08 Dec. 2016, s.19,20
11
Bersay,
A.Kemal, ‘Huntington ve demokrasi’, Anlayış Dergisi, Temmuz 2006
21.Yy’da Gerçekleşen
Darbeler Ve 15 Temmuz
21.yy’da
darbelerin sayısında önemli bir düşüş olduğunu görmekteyiz. Günümüzde darbeler
60’lar, 70’ler ve 80’lerin başlarına kıyasla daha az yaygın. Soğuk savaşın
bitişinden günümüze kadar geçen süre göz önüne alındığında 2000’lerle birlikte
başlayan dönemde iç savaşların vs. artmasına bağlı olarak uluslararası sistemde
gözle görülür bir şekilde istikrarsızlığın arttığını görmekteyiz. Bununla
birlikte 2003 yılı ile birlikte darbelerin başarılı bir şekilde sonuçlanma
oranlarında da önemli bir artış olmuştur. Bakıldığında 2003’ten günümüze 2011’e
kadar gerçekleşen 18 darbeden 12 sinin(%67) başarılı olduğunu görmekteyiz. Bu
dönemde başarı oranı %49.7’den %67’ye yükselmiştir. Yani günümüze doğru
darbelerin yaygınlığı azalmasına rağmen son dönemde gerçekleşen darbe
girişimlerinin yüksek başarı oranı göstermesi, darbelerin küresel sistemde hala
iktidar ilişkilerini etkileyebilen bir faktör olarak geçerli ve etkili
olabildiğini göstermektedir.
Bu
dönemde eskisinden farklı olarak demokratik olmayan ülkelerde değil,
demokrasiler arasında darbelerin yaygınlaşmaya başladığını görüyoruz. 2000’lerle
birlikte başlayan dönemde meydana gelen darbelerin pek çoğunun demokrasilere
karşı yapıldığını görmekteyiz. 2000’den günümüze ülkelerinde demokratik
seçimlerle işbaşına gelen iktidarlar darbeler sonucu değişime uğramak durumunda
kalmıştır.
Son
10 yılda darbelerin meydana geldiği demokrasilere bakıldığında; Mısır(2013),
Thailand(2014), Honduras(2009), Fiji(2006) gibi farklı bölgelerden ülkelerin
olduğunu görmekteyiz. 2000’den bu yana darbelerle görevlerine son verilen
liderlerin yaklaşık 2/3’si demokrasi ile yönetilen ülkelerin liderleriydi. Dolayısıyla
uluslararası bağlamda düşünüldüğünde 15 Temmuz’da gerçekleşen darbenin
demokratik bir ülke olan Türkiye’de gerçekleşmesi olağandışı bir durum değildir
ve zaten mevcut olan bir dalganın devamı gibi düşünülebilir. İlginç olan 15 Temmuz 2016’da Türkiye’de gerçekleşen darbe
girişiminin 2000’li yıllarla birlikte başlayan darbelerin başarı oranındaki
artış eğiliminin dışına çıkarak halk tarafından bir karşı darbe hareketi ile
püskürtülmüş olması yani başarısız olmasıdır. Girişimin başarısız olmasının nedeni son dönemde darbelerin meydana
geldiği diğer demokrasilerde darbeler için uygun zemin oluşturan şartların Türkiye’de
15 Temmuz öncesinde bulunmamasıdır. Peki bu şartlar nelerdir?
12
Bell, Curtis, Powell, Jonathan, ‘’Turkey’s coup attempt was unusual, but not
for the reasons you might expect’’, The Washington Post, July 22, 2016
Birinci şart: Demokrasilere
karşı gerçekleştirilen darbelerin başarılı sonuçlanması için katalizör rolü
oynayan en önemli etmenlerden biri darbenin zamanlamasıdır. Çoğu darbenin seçim
dönemlerine yakın zamanlarda gerçekleştiğini görmekteyiz. Ordu kendisinin
aleyhine olacak bir seçim sonucu beklediğinde gidişatı kendi lehine değiştirmek
için bu yolu tercih edebilmektedir. Seçim dönemlerinde
halklar daha mobilize bir durumda oldukları için halkın darbeye destek verme
oranı da yükselmektedir. Aşağıdaki
grafikde de görüldüğü gibi; son 10 yılda demokrasilere karşı gerçekleşen
darbelerin yaklaşık yarısı en yakın seçim döneminden önceki veya sonraki 6
aylık zaman diliminde gerçekleşmiştir.
15 Temmuz darbesi ise Türkiye’de herhangi bir seçim
dönemine yakın bir zaman diliminde gerçekleşmemiştir. Dolayısıyla Türkiye’de 15
Temmuz’da darbelerin başarılı sonuçlanması için önemli olan bu faktör devre
dışı kalmıştır.
İkinci şart: Darbelerin
başarılı olmasında mevcut lider ve iktidarların halkın desteğini alıp almadığı
önemli bir belirleyendir. Son dönemde Mısır, Burundi, Honduras ve Thai’de
gerçekleşen darbelere baktığımızda darbe öncesinde bu ülkelerde mevcut iktidar
ve liderlere karşı toplu gösteriler ve
protestoların olduğunu ve bu ülkelerin iç savaşa, kaosa doğru gitmekte
olduğunu görüyoruz. Türkiye’yi bu ülkelerden farklı kılan nokta Erdoğan’ın ve
mevcut hükumetin geniş halk kesimlerince büyük destek görmesidir. İktidarın
güçlü halk desteğini sürdürmesinin darbenin başarılı olmasının önündeki en
büyük engel olduğu söylenebilir. Çünkü o gece darbenin büyük oranda sivil
direniş tarafından bertaraf edildiği görülmektedir. 3.Şart: Yine son dönemde darbelerin meydana geldiği Mısır, Tayland
gibi ülkelerde orta sınıf halkın önceliğinin ülkede siyasi istikrar ve ekonomik
gelişmişliğin sağlanması olduğunu ve bu zaruri amaçlarına ulaşmak için darbeleri
ve orduyu bir araç olarak görüp bunlara destek verdikleri bilinmektedir.
13***
Bell, Curtis, Powell, Jonathan, ‘’Turkey’s coup attempt was unusual, but not
for the reasons you might expect’’, The Washington Post, July 22, 2016
14
Frıedman,
Uri, ‘The Thailand Exception: Are Coups a Thing of the Past?’, The Atlantic,
May 23, 2014
Bu
durum literatürde ‘’middle-class military coup’’olarak kavramsallaştırılmıştır.
15 Temmuz gecesinden önce Türkiye’de
böyle bir durumun varlığından söz etmek de oldukça zordur. Darbeyi kolaylaştıran bu üç koşulun( çekişmeli bir seçim döneminin olması, halk
genelinde bir popüler hoşnutsuzluk dalgasının olması ve halkın darbelere ve
orduya yönelik negatif bir tutumunun olmaması) Türkiye’de var olmaması
dolayısıyla darbe girişimi başarılı olamamıştır. Bu yüzden 15 Temmuz darbesi
içinde gerçekleştiği kontekst ve şartlar bakımından olağandışı bir örnek teşkil
etmektedir. 2000’lerle birlikte başlayan, daha çok demokrasilerde meydana gelen
ve başarılı bir şekilde sonuçlanan darbe girişimleri trendinin dışında kalan
bir örnektir.
4)KÜRESEL DEMOKRATİKLEŞME VE
DEMOKRASİZLEŞME DALGALARI VE TÜRKİYE’DEKİ DARBELER
Küreselleşen
dünyada herhangi bir ülkede meydana gelen demokratikleşme hareketleri ya da
askeri darbeler gibi ‘demokrasizleşme’ olarak nitelendirebileceğimiz
girişimlerin diğer ülkelere de yayılması kaçınılmazdır. Bu noktadan hareketle
Huntington geçmişten günümüze demokratikleşme ve demokrasizleşme hareketlerinin
dünya genelinde pek çok ülkeyi farklı derecelerde etkileyen dalgalar halinde
meydana geldiğini öne sürmüştür. Kendisi
1800ler’den günümüze 3 demokratikleşme dalgasının, 2 tane de ters dalganın
yaşandığını öne sürmüştür. Darbeleri Türkiye’deki ters demokrasi dalgaları
olarak da nitelendirebiliriz.
Bu
grafikde parantez içindeki değerler, bir önceki döneme göre demokratik ülke
sayısındaki artış ve azalışı göstermektedir. Birinci dalgayı başlatan olaylar Amerikan(1783)
ve Fransız(1799) devrimleri olmuştur. Bu
devrimlerle birlikte demokrasi dünyaya da yayılmıştır. Bakıldığında Osmanlı son
döneminde gerçekleşen modernleşme ve demokratikleşme hareketleri ve Cumhuriyet’e geçişin yaşandığı dönem bu
döneme denk gelmektedir. Bu dönem sadece Osmanlı imparatorluğunda değil, diğer
bazı imparatorluklarda da benzer geçişlerin yaşandığı bir dönemdir. Osmanlı son
döneminde padişahlara yönelik ters demokratik dalga niteliğinde bazı
müdahalelerin gerçekleştirildiğini bilmekteyiz. Ancak genellikle Abdüzaziz’in
yeniçeriler tarafından tahttan indirilişi Türk siyasi tarihindeki ilk askeri darbe
olarak kabul edilmektedir. 15****
Demir,Osman, Üzümcü, Adem, ‘Türkiye’de Yaşanan Ara Rejimlerin Sebepleri Üzerine
Bir İnceleme’, Gazi Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, 1/2002, s.177
Bu
1.demokratikleşme dalgası 1922’de Mussolini’nin iktidara gelmesiyle tersine
dönmüştür. 1922-1942 yılları arası Türkiye’de de tek parti iktidarının ve
otoriter bir yönetimin olduğu bir dönemdir. Bununla birlikte bu dönemde
İtalya’da olduğu gibi diğer bazı ülkelerde de benzer eğilimler
gözlemlenmekteydi.
2.dalganın
2.Dünya Savaşı’nın bitmesi ve dekolonizasyon sürecinin başlaması ile
başladığını görmekteyiz. ) 1950’lerde birlikte başlayan bu
demokratikleşme dalgası Asya, Avrupa, Afrika ve Güney Amerika kıtasında etkilerini
gösterdi. Grafikden de görüldüğü gibi bu dönem demokrasiye geçişin en fazla
olduğu dönemdir. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin ilk demokratik seçimi olarak
kabul edilen 15 Mayıs 1950 seçimleri ile bu demokratikleşme dalgasına paralel
olarak Türkiye’de de önemli bir demokratikleşme dalgasının başladığını
görmekteyiz. Yani bu dalga Türkiye’yi de etkilemiştir.
1960’larla
birlikte başlayan militarist dönem 2.
bir ters dalga olarak düşünülmektedir. Türkiye tarihindeki ilk iki
askeri müdahale olan 27 Mayıs 1960 ve 12 Mart 1971 darbeleri 2.ters dalga
içinde meydana gelmiştir. Darbeleri Türkiye’deki ters
demokrasi dalgaları olarak da nitelendirebiliriz.
1974’te
Portekiz’de diktatörlüğün sona ermesiyle başlayan üçüncü ve son dalga ise;
Huntington’a göre halen devam etmektedir. Huntington özellikle 1989 yılında SSCB’nin
yıkılması ile birlikte dünyadaki demokratik ülke sayısında tekrar hızlı bir
artışın meydana geldiğini öne sürmektedir.
Ancak
bunu bir 4.dalga olarak değerlendirmemiştir. Bunu 4.bir dalga olarak
değerlendiren görüşler bulunmaktadır. Bununla birlikte yukarıda da değindiğim
gibi 90larla birlikte 3.bir ters dalganın başladığını öne süren görüşler de
vardır. Eğer bu görüşü esas alırsak 1997,2007 ve 2016 müdahalelerini de daha
kolay bir şekilde uluslararası çerçeveye oturtabiliriz diye düşünüyorum. 2000’lerle
birlikte başlayan ve daha çok demokratik ülkelerde gözlemlenmeye başlayan
darbeler bu tezi desteklemektedir. Ancak bu darbelerin sayısının geçmişe göre
daha az olması ve dünya genelinde bir yeterince yaygın olmaması bu eğilimi bir
dalga olarak nitelememizi zorlaştırmaktadır. Şu an içinde bulunduğumuz dönemin
3.bir ters dalga olup olmadığı sorusu üzerine düşünülebilir.Gözlemciler gelecek
için henüz dördüncü bir demokratikleşme dalgasını ise öngörmüyorlar. SSCB
yıkıldıktan sonra beklenenin aksine demokratik rejimlerin değil Hibrid
rejimlerin yaygınlaşmaya başladığı düşünülüyor.
16
Ö. Kaboğlu İbrahim, ‘Demokratikleşme Dalgaları ve Türkiye...’, BirGün,
26.02.2015
17
Kurmel, Ömer Aytek, ‘Demokratikleşme Dalgaları’, Cherkessıa, 04 Mayıs 2015
SONUÇ:
Türkiye
sahip olduğu jeopolitik konumu ve köklü geçmişi sebebi ile geçmişten günümüze
hem küresel sistemdeki gelişmeleri etkileyebilen, hem de bu gelişmelerden yoğun
bir şekilde etkilenen bir ülke olagelmiştir. Dolayısıyla Türkiye’de Osmanlı son
döneminden itibaren görülmeye başlanan demokratikleşme hareketlerini ve darbe
gibi müdahale şekilleri ile demokrasiden uzaklaşma eğilimlerini küresel
sistemdeki dalgalar ve trendlerden bağımsız olarak düşünmemiz imkansızdır. Bu
yüzden darbelerin daha doğru bir şekilde analiz edilebilmesi için meydana
geldikleri dönemdeki uluslararası konjonktürle birlikte ele alınmaları büyük
önem arz etmektedir.
KAYNAKÇA
1) Demir,Osman,
Üzümcü, Adem, ‘Türkiye’de Yaşanan Ara Rejimlerin Sebepleri Üzerine Bir
İnceleme’, Gazi Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, 1/2002
2) Balta,
Evren, ‘Geçmişten Günümüze Darbeler’, Toplumsal Tarih, 273, Eylül 2016
3) ‘Darbeler
ve ABD’, Al Jazeera Türk, 24 Ağustos 2016
4) Erhan,
Çağrı, ‘Türkiye’de Darbeler ve ABD’, Türkiye Gazetesi, 24 Temmuz 2016
5) Powell,
Jonathan M., Thyne, Clayton L., ‘’Global
instances of coups from 1950 to 2010: A new dataset’’, Journal of Peace
Research 48(2), 2011
6) Boztaş,
Asena, ‘Türk Demokrasisine Müdahaleler’, Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 9, 2012
7) Frıedman,
Uri, ‘The Thailand Exception: Are Coups a Thing of the Past?’, The Atlantic,
May 23, 2014
8) Chacha,
Mwita, Powell, Jonathan, ‘Economic Interdependence and Post-Coup
Democratization’, Journal Democratization, 08 Dec. 2016
9) Bersay,
A.Kemal, ‘Huntington ve demokrasi’, Anlayış Dergisi, Temmuz 2006
10)
Bell, Curtis, Powell, Jonathan, ‘’Turkey’s
coup attempt was unusual, but not for the reasons you might expect’’, The
Washington Post, July 22, 2016
11)
Ö. Kaboğlu İbrahim, ‘Demokratikleşme Dalgaları
ve Türkiye...’, BirGün, 26.02.2015
12)
Kurmel, Ömer Aytek, ‘Demokratikleşme
Dalgaları’, Cherkessıa, 04 Mayıs 2015
14)
http://blog.kavrakoglu.com/tag/ucuncu-dalga-teorisi/